Category: Ortopedik Rehabilitasyon

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Menisküs Yırtıkları ve Tedavisi

Menisküs Yırtığı Nedir?

Diz ekleminde yer alan Menisküsler yarım ay şeklindeki kıkırdak parçalarıdır. Diz ekleminde iç ve dış olmak üzere 2 adet Menisküs bulunmaktadır. Menisküsler kaval ve uyluk kemiği arasında yer almaktadır. Menisküsler kompresyona direnç gösterecek biçimde yoğun kollajen lifleri bulunan, elastikiyeti olan ve bu nedenle önemli görevleri bulunan yapılardır. Menisküsler gelen şokları absorbe ederek, yükün daha geniş bir alana dağılmasını ve eklem kıkırdaklarının yüksek basınçtan korunmasını sağlar ve dizin stabilitesine yardımcı olur.

Menisküs Yırtığı Nasıl Oluşur?

Menisküs yırtığı sporcularda sıklıkla görülebildiği için sporcu hastalığı olarak görülse de her yaştan kişide Menisküs yırtıkları oluşabilir. Daha çok ani dönme hareketleri sırasında yaralanmalar görülmektedir. Genç bireylerde Menisküs dokusu sağlam olduğundan Menisküs yırtıklarının görülebilmesi için ciddi travmalar olması gereklidir. Ancak ileri yaşlarda Menisküslerde oluşan dejenerasyona bağlı olarak bu bireylerde yırtılmalar hafif travmalarda bile görülebilmektedir. 

Menisküs Yırtığı Beli̇rtileri̇ Nelerdi̇r?

Menisküs yırtıklarının en önemli klinik bulgusu ağrıdır. Ağrı genellikle diz bükme hareketi sırasında ortaya çıkar. Bununla birlikte yırtığın boyutuna göre, dizde kilitlenme ve takılma şikayetleri de olabilmektedir. Merdiven kullanımı sırasında ve çömelme ile Menisküste sıkışma olacağından ağrı artabilir ve bükülen dizde kilitlenme meydana gelebilir. 

Menisküs yırtığı oluşan dizde eklem aralığında sıvı artışı da olabilir. Hastalar bunu dizinde şişlik veya dolgunluk hissi olarak tanımlarlar. Menisküs yırtıklarında erken tanı önemlidir. Menisküsün uzun süre yırtık olarak kalması sonucunda dizde stabilite problemleri ortaya çıkabilir ve buna bağlı olarak kireçlenme ve kıkırdak hasarı görülebilir.

Menisküs Yırtığında Fi̇zi̇k Tedavi̇de Neler Yapılır?

Tam (komplet) olmayan Menisküs yırtıklarında konservatif tedavi olarak fizik tedavi yöntemlerinden faydalanılmaktadır. Bu hastaların tedavisindeki amaç; ağrı, şişlik ve eklem kısıtlılıkları gibi şikayetlerin giderilmesi ve diz çevresi kasların kuvvetlendirilmesidir. 

Fizyoterapi; ödem kontrolünde, kas atrofisinin önlenmesinde, ağrı kontrolünde ve hastanın normal günlük yaşam aktivitelerine dönmesinde önemli bir rol oynar.

Menisküs Yırtığında Cerrahi̇ Sonrasinda Fi̇zi̇k Tedavi̇ Neden Önemli̇di̇r?

İleri düzey Menisküs yırtıkları günümüzde cerrahi ile tedavi edilmektedir. Menisküs yırtığına bağlı olarak ameliyat iki şekilde yapılmaktadır. Yırtığın yerine ve durumuna göre ya Menisküs tamiri ya da menisektomi (Menisküsün çıkarılması) şeklinde ameliyat uygulanır. 

Ameliyat sonrasında ise fizyoterapinin rolü büyüktür. Yapılan ameliyatın şekline göre fizik tedavi süresi de 2 hafta ile 6 hafta arasında değişmektedir. Cerrahi sonrası fizik tedavide temel amaç; ağrı ve enflamasyonun azaltılması, kas kuvvetinin ve endurasının arttırılması, eklem kıkırdağı Menisküs olmadan işlevini sürdürmeye uyum sağlamak zorunda olduğu için eklemin işlevini yeniden kazanmasına yardımcı olmaktır. 

Bu amaçla fizik tedavi modalitelerinden ve uygun egzersiz programlarından yararlanılmaktadır. Yapılacak olan egzersizler ameliyat sonrasında dönemde kademeli olarak belirlendiğinden ve hastanın durumuna göre planlandığından egzersizler bilinçsiz olarak uygulanmamalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Kemik Erimesi (Osteoporozis) ve Tedavisi

Kemik Erimesi Nedir? 

Kemik erimesi sinsi başlayan ağrı, kemik kırıkları, şekil bozuklukları, boyda kısalma, sırtta kamburlaşma, bel ve sırt ağrıları ile kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan ve fizyolojik bir hastalık olarak kabul edilen osteoporoz, genetik nedenlerle genç yaşlarda da görülebilmektedir. 

Yaş ilerledikçe ‘’keşke kendime daha iyi baksaydım’’ diyerek pişmanlık duymanıza neden olabilecek nadir hastalıklardan birisi olan osteoporoz, sinsi ilerleyen ve genellikle kemik kırıkları oluşana dek belirti vermeyen bir hastalıktır. 

Vücudumuzdaki tüm kemikler osteoporozdan etkilenmektedir. Özellikle omurgada oluşan sessiz kırıklar omurlarda çökmeye neden olmakta, bunun sonucu olarak da boy kısalmalarına yol açabilmektedir. Özellikle menopoz sonrası başlayan osteoporozda gerçekleşen kemik kayıpları en fazla ilk birkaç yıl içinde meydana gelmektedir.

Kemik Erimesi Neden Olur? 

Normal sağlıklı bir insanda kemik dokusu doğumdan itibaren artmaya başlayarak 35 yaş civarlarında en üst seviyelerine ulaşır. Bundan sonra ise yoğunluk ve kütlesel olarak bir kayıp yaşanmaya başlar ve bu kayıp giderek devam eder. 

Kemiklerde sürekli bir yapım ve yıkım süreci mevcuttur. Kemik yapımında hormonal, endokrin, metabolik ve çevresel birçok faktör rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra beslenme, fizik aktivite, genetik özellikler vb. gibi bazı nedenlerde bu sürecin içinde yer almaktadır. 

Kemiklerde, binen yüke bağlı olarak sürekli mikroskobik düzeyde kırıklar meydana gelmektedir. Normal şartlarda hemen vücut tarafından onarma süreci başlamakta olup, hasarlı alan kısa süre içerisinde tamir edilmeye çalışılmaktadır. 

  • Yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alınması, 
  • Kadın olmak, menopoz sonrası olmak,
  • Genetik yatkınlık, ileri yaş,
  • Tiroid hormonuna ilişkin bozukluklar, diyabet
  • Cinsiyet hormonlarında meydana gelen azalmalar, 
  • Hareketsiz yaşam, 
  • Sigara kullanımı
  • Aşırı fizik aktivite 
  • Genç kadın atletler, balerinlerde amenore (adet yokluğu) gelişebilir. Bu da osteoporoz riskini artıracaktır.

Kemik Erimesinin Belirtileri Nelerdir? 

Kırık oluşmadıkça sessiz seyreden bir hastalıktır. Genellikle erken dönemlerde herhangi bir belirti görülmez. Meydana gelebilecek kırıklar hastada belirti vermeyebilir. Dolayısıyla kemik erimesi ileri safhaya ulaşana kadar, herhangi bir tarama için müracaat edilmediği sürece, tanı konması oldukça güçtür. Kemik dansitometri testi, (kemik tarama testi) kemik erimesini saptamaya yarayan oldukça faydalı bir araştırma yöntemidir. 

Belirti veren hastalarda görülen en sık şikayet omurga ve sırt bölgesinde oluşan ağrılardır. Bu ağrıların nedeninin zayıflayan kemiklerde oluşan mikrokırıklar olduğu düşünülmektedir.

Osteoporozun belirtileri arasında bel ve sırt ağrıları, boyda kısalma, kamburlaşmada artma, çarpık duruş, şekil bozuklukları yer almaktadır. Gençlik yıllarına göre boyda oluşabilecek 4-6 cm.lik kısalıklar, osteoporoz konusunda şüphe uyandırmalıdır. Osteoporozun en ciddi tehlikesi kalça eklem kırıklarıdır.

Kemik Erimesi Nasıl Önlenebilir?

Osteoporozlu kemik, kaslar tarafından desteklendiği sürece hasta yaşlanmış veya osteoporozlu olsa dahi kırık riski ve kırıklar en aza indirilebilir. Kemiğin kırılmalara karşı direnebilmesi için o kemiği koruyan, hareketlendiren sağlıklı bir kas dokusuna ve sinir sistemine ihtiyaç vardır. Tüm bunlar için kemik depolarında yeterli miktarlarda kalsiyumun olması gerekir. Kalsiyumun bol olduğu beyaz peynir, süt ve yoğurt gibi hayvansal kaynaklı gıdalar ile koyu yeşil sebzeler gibi bol kalsiyum içeren gıdaların düzenli tüketilmesi gerekmektedir. Gerekirse hekim kontrolünde alınacak ek kalsiyum destekleri ile kemikler korunabilecektir. Kemiklere kalsiyumun yerleşmesi için D vitamini gereklidir. Burada en önemli unsur olan egzersiz ve spor unutulmamalıdır. En basit egzersiz düzenli yürüyüştür.

Kemik Erimesi İçin Kimler Risk Altındadır? 

İnce kemikli, renkli gözlü, açık tenli kadınlar daha çok risk altındadırlar. Yine erken menapoza girenler veya ailelerinde erken menapoz hikayesi olanlar osteoporoz için riskli grupta bulunurlar.

Osteoporoz gelişmesi ve kırıkların önlenebilmesi için değiştirilebilecek bazı risk faktörleri mevcuttur. Bu faktörler arasında; 

  • Gün içindeki fiziksel aktivite arttırılmalıdır (hareketsiz ve sedanter yaşam başlı başına bir risk faktörüdür). 
  • Sigara kullanımı terk edilmelidir. 
  • Beslenme sorun ve problemleri düzeltilmelidir. 
  • Aşırı zayıflık (kasların yetersizliği) engellenmelidir.
  • Kalsiyum alımı normal düzeylerde olmalıdır.
  • Bazı ilaçların kullanımına dikkat edilmelidir. (kortizon, epilepsi ilaçları vs. gibi) 
  • Gazoz, kola gibi gazlı içeceklerden uzak durulmalı, kahve azaltılmalıdır.

Yukarıdaki maddeler dışında yaş, cinsiyet, ailede osteoporoz öyküsü, geçirilmiş histerektomi operasyonu, menopoz, uzun süredir kortikosteroid kullanımı, troid hastalıkları vb. gibi faktörlerde değiştirilemeyen risk faktörleridir. Risk altında olanların öncelikle hekime başvurması gerekir. 

Kemik Erimesi Nasıl Teşhis Edilir? 

Osteoporoz tanısı, Dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) adı verilen yöntem sayesinde konmaktadır. DEXA ile yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümü ile; tanıya yardımcı olma, oluşabilecek kırıklar için bilgi edinme, hastalığın doğal seyrini izleme konularında bilgi edinilebilmektedir. 

Kemik Erimesi Nasıl Tedavi Edilir? 

Uygulanacak tedavi

  • Hastalığın ilerlemişlik düzeyi
  • Son 10 yıl içinde kemik sağlığı ile ilgili yaşanan problemler
  • Kemik yoğunluğu ölçüm sonuçlarına göre hekim tarafından planlanmalıdır.

Belirgin bir makro kemik kırığı oluşmamış hastalarda, tedaviye koruyucu önlemlerle başlanmalıdır. Koruyucu tedavide ana çıkış noktası hastayı aktif hale getirmek ve egzersiz yapmasını sağlamaktır. Tempolu yürüyüşlerin oldukça faydası olacaktır. İlave olarak hastanın yaşına ve genel durumuna göre kas kuvvetlendirici aerobik egzersizler de eklenebilmektedir. 

Koruyucu ilaçlar kemik yıkımını azaltabilir, dengeleyebilir. Bu tür tedaviler hastanın yaş grubuna göre kullanılmalıdır. Ancak egzersiz ile desteklenmediği takdirde, bu tedaviler tek başına yeterli olmayacaktır. 

İlerlemiş ve kemik erimesine bağlı omurga kırığı başlayan hastalarda, oluşan ağrıları azaltmak için düzenli egzersiz yanında bel korsesi tedavisi de önerilebilmektedir. Oluşabilecek ağrılar için, hekim gözetiminde ağrı kesiciler kullanılmalıdır.

Sinsi bir hastalık olan osteoporozda erken tanı büyük önem taşımaktadır. Risk grubundaki hastalarda 1-2 yılda bir kemik mineral değişimi izlenmeli, kan ve idrar tahlilleriyle de kemik yıkımının düzeyi kontrol edilmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Ön Çapraz Bağ Yırtıkları ve Tedavisi

Ön Çapraz Bağ Yırtıkları Nedir?

Ön çağraz bağ, diz ekleminde önemli bir bağ yapısıdır. Tibia(kaval kemiği)’nın, femur (uyluk kemiği) altından öne doğru yer değiştirmesini engeller. Tibial iç rotasyona engel olur. İçe ve dışa doğru oluşabilecek zorlanmalara karşı eklemi korur.

Ön çapraz bağ, diz çevresindeki bağlar içerisinde en az elastikiyete sahip olan bağdır. Bu yüzden de ön çapraz bağ, dizde en çok yaralanan bağdır. Ön çapraz bağ yaralanması sonrasında ortaya çıkan ağrı, şişlik ve inflamasyon belirtileri kaslarda kuvvet kaybına yol açmakta, bu durum da dizde instabiliteye neden olmaktadır.

Ön Çapraz Bağ Yırtıklarının Nedenleri Nelerdir?

Ani dönüş, durma veya yön değiştirmeler sonucu diz üzerinde oluşan stres, çapraz bağ ve ön çapraz bağ yaralanmalarına neden olabilmektedir. Sıçramalardan sonra dengesiz düşme, dize doğru alınan darbeler de yaralanmaya neden olabilir. 

Futbol ve kayak gibi sporlar sırasında uygun olmayan ekipmanların kullanılması, suni çim gibi uygun olmayan zeminlerde futbol oynanmasından da kaynaklanabilmektedir.

Ön Çapraz Bağ Yırtıklarında Rehabilitasyon ile Tedavi

Ön çapraz bağ yaralanması tedavisinde öncellikle konservatif kalınarak rehabilitasyon uygulanmalı, gerekli görülen durumlarda cerrahi konsültasyon istenmelidir.

Rehabilitasyon ile konservatif tedavi hastanın yaşına, aktivite seviyesine, mesleğine, ileri dönemlerde sporla ilgili beklentilerine göre karar verilir. Konservatif tedavideki amaç dizdeki eklem hareket açıklığını normal seviyesine döndürmek, kas kuvvetini tekrar sağlamak, stabiliteyi arttırmak ve fonksiyonları yaralanma öncesi seviyelere getirmektir. 

Rehabilitasyon tedavisi akut, subakut ve kronik dönemden oluşur. Bu dönemlerde uygulanacak rehabilitasyon ve egzersiz programı kişiye özel olarak planlanmalıdır. Bundan sonraki yaşantısında yüksek düzeyde egzersiz yapmak isteyen bireyler ve sporcular için bağın hasarlanma derecesine göre ayrıca değerlendirme yapılmalıdır.

Ön Çapraz Bağ Yırtıklarında Cerrahi Sonrası Rehabilitasyon

Ön çapraz bağ operasyonları sonrasında hedef, hastanın ağrısız ve tama yakın normal eklem hareketliliğine ve kas kuvvetine sahip olacak şekilde yaşamına devam edebilmesidir. 

Güncel ön çapraz bağ yaralanmaları sonrası cerrahide tercih edilen greft tipine göre post operatif rehabilitasyon sürecinde farklılıklar olmaktadır. 

Ön çapraz bağ yaralanması sonrası rehabilitasyon sürecinde belirli bir protokole bağlı kalınarak, her hafta yapılması gereken egzersizler hastanın durumuna göre planlanır ve progresyon takip edilerek egzersizlerin çeşitliliği ve şiddeti ilerleyici bir şekilde arttırılarak uygulanır.  

ROMMER’de ön çapraz bağ yaralanması rehabilitasyonunda neler yapıyoruz? 

Ön Çapraz bağ yaralanmaları sonrasında merkezimize başvuran operasyon geçirmiş ve geçirmemiş hastalara uzman hekimlerimizin detaylı muayenesi sonrasında uygulanacak olan protokoller belirlenir. Kişiye özel planlanan bu program sayesinde ön çapraz bağ yaralanması olan hastalarda başarıya ulaşmak mümkündür.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Protez Ameliyatı Sonrası Rehabilitasyon

Eklem protez ameliyatı sonrasında rehabilitasyon nasıl olmalıdır?

Ortopedik cerrahi sonrasındaki rehabilitasyon, kişinin günlük aktivitelerine bağımsız olarak en kısa sürede dönmesinde önemli bir rol oynar. Ameliyat sonrasında eklem hareket egzersizleri ve germe egzersizleri, erken dönem mobilizasyonun sağlanması açısında çok önemlidir.

Eklem protez ameliyatı sonrasında rehabilitasyonun amacı;

  • Operasyon sonrası gelişebilecek komplikasyonları azaltmak, 
  • Ağrı, eklemi tutan kasların zayıflığı, kas atrofisi gibi bozuklukların yarattığı fonksiyonel kısıtlılıkları en aza indirmek,
  • Mobilite ve günlük yaşam aktivitelerini düzeltmektir.

Operasyon sonrasında uygulanacak iyi bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı, yapılan ameliyatın kalitesi kadar önemlidir. Başarılı bir rehabilitasyon programı ameliyatın başarısını arttıracaktır. Bu nedenle operasyon sonrasında rehabilitasyon programına erken başlamak önemlidir.

Kalça ve diz protez ameliyatları sonrasında rehabilitasyon süreci nasıldır ?

Kalça ve diz protez operasyon sonrasında kademeli olarak yük artırımı sağlanmalı ve kişiye özel düzenlenen egzersiz programları kademeli olarak uygulanmalıdır. Rehabilitasyon süreci 4 faz olarak programlanmalı ve kesintisiz olarak devam ettirilmelidir. 

İzometrik egzersizler, izotonik egzersizler, progresif dirençli egzersizler, yürüme egzersizleri, germe egzersizleri, ergonomi bisikleti hastaya uygulanacak rehabilitasyon programları içerisindedir.

Omuz protez ameliyatı sonrasında rehabilitasyon süreci nasıldır ?

Omuz protez ameliyatları sonrası rehabilitasyona mümkün olan en erken zamanda (operasyon günü) başlanmalıdır. Erken aktif harekete izin verilmeli, omuz askısı gibi destekleyici cihazların kullanımı sınırlanmalıdır. Kuvvetlendirme egzersizlerine başlamadan önce pasif eklem hareketleri en üst düzeye ulaştırılmalıdır. Ödemi azaltmak, eklem hareketinin, kas kuvveti ve dayanıklılığın, esnekliğin, fonksiyonun ve performansın artırılması rehabilitasyonun hedeflerindendir.

Eklem protez ameliyatı sonrasında geç dönem rehabilitasyon nasıl olmalıdır?

Eklem protez ameliyatı geçiren hastalarda operasyondan yıllar sonra bile kas kuvvetlerinde azalma, fleksibilitede azalma ve yürüme bozuklukları görülebilmektedir.  Bu nedenle uzun süreli takip yapılmalı, egzersiz uygulamalarına devam edilmelidir. Bu hastalar kardiyak problemlerin olmaması, kemik kalitesinin ve protez fiksasyonunun iyileşmesi için fiziksel olarak aktif olmalıdırlar. Ancak aktivite önerileri her hasta için özel olarak hazırlanmalıdır.

ROMMER’de eklem protez ameliyatı sonrası rehabilitasyonda neler yapıyoruz? 

Eklem protez ameliyatı geçiren bir hasta merkezimize başvurduğunda uzman hekimlerimiz tarafından  detaylı muayenesi yapıldıktan sonra, kişiye özel tedavi planlanır. Eklem protez ameliyatı sonrası rehabilitasyonda tedavi içeriği hastaya göre değişmekle birlikte hidroterapi, manuel terapi, çeşitli egzersiz uygulamaları ve ergonomi bisikletleri terapi sırasında kullanılabilmektedir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Topuk Dikeni ve Tedavisi

Topuk Dikeni Nedir?

Ayak tabanı altından geçen ve topuk kemiğini ayak parmaklarına bağlayan yapıya plantar fasya denir. Bu kalın doku bandının zedelenmesi nedeniyle oluşan tabloya da plantar fasiitis adı verilir. Şayet kişide plantar fasya zedelenmiş ve tedavi uygulanmamışsa, kas kirişlerinin topuğa bağlandığı bu bölgede kalsiyum tortusu birikecektir. Zaman içinde düz röntgen filmlerinde de görülebilen bu çıkıntıya topuk dikeni denmektedir.
Normal koşullar altında plantar bant şok emici bir kemer gibi davranır ve ayağı destekler. Bu bantta meydana gelebilecek gerginlik ve stresin büyük olması küçük yırtıkların gelişmesine neden olacaktır. 

Topuk Dikeni Neden Olur?

Plantar fasyanın kronik olarak gerilmesi, tekrar eder tarzda mikro travmalar, inflamasyon ve rüptürlerin gelişmesi sonucunda ayak taban bandında zedelenme meydana gelecektir. Zaman içinde bu bölgede kalsiyum birikimi olabilir. Plantar fasya topuk kemiğini ayak parmaklarına bağlayan bir bağ dokusu şerididir. Bu fasyanın topuk tarafındaki kısmında, kalsiyum birikimi sonucu topuk dikeni meydana gelebilir.

Topuk Dikeninde Risk Faktörleri

Kesin nedeni bilinmeyen topuk dikeninde bazı faktörler bu hastalığın görülme sıklığını artırır. Daha çok 40- 60 yaşlarında görülen bir rahatsızlıktır.

  • Bazı egzersiz türleri, özellikle sert yüzeylerde tempolu yürüyüş ve koşu,
  • Maraton benzeri uzun mesafeli koşular,
  • Bale ve aerobik dans,
  • Fazla kilolu olmak,
  • Ayak yapısına uymayan sağlıksız ayakkabı giymek,
  • Sürekli ayakta durmayı gerektiren meslek sahiplerinde.

Topuk Dikeni Belirtileri Nelerdir ?

Topuk dikeni genellikle belirti vermez. En sık görülen şikayetler, aralıklı ya da devamlı olan ağrıdır. Genel olarak ağrının nedeni topuk dikeni değil, bununla ilişkili olan plantar fasyada görülen yumuşak doku travmasıdır.

Birçok hasta sabah kalkıldığında ilk atılan birkaç adım sonrasında bıçak saplanması tarzında veya iğne batması şeklindeki ağrı şikayetinden yakınır. Ağrı daha sonra rahatsız edici bir acıya dönüşebilir. Ağrı uzun süren hareketsizlik sonrasında da aniden ortaya çıkabilir. Uzun süre ayakta kalmak ile veya oturduktan sonra tekrar ayağa kalkmak ile ağrı tetiklenebilir. İlave olarak topuk altında çıplak gözle görülebilen kemik benzeri çıkıntı görülebilir. Etkilenen bölgede şişlik ve ısı artışı saptanabilir. 

Topuk Dikeni Nasıl Teşhis edilir?

Genellikle tıbbi öykü ve fizik muayene ile teşhis konur. Radyolojik olarak topuk kemiğinde, öne doğru çıkıntı yapan kemiksi doku varsa tanı konabilir. Genellikle hastanın hikayesi bizi yönlendirecektir. Kesin bir fizik muayene bulgusu olmayan topuk dikeninde, eğer topukta kalsiyum birikimi olmamışsa, röntgen filminde de herhangi bir bulgu saptanamayacaktır.

Topuk Dikeninde Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tedavideki amaç ; 

  • Ayağa binen basıncı azaltmak,
  • Ağrı ve inflamasyonu kontrol altına almak,
  • İstirahat ile doku iyileşmesini teşvik etmek,
  • Yumuşak dokuların esnekliğini arttırmak şeklindedir. 

Tedavi şekilleri;

  • İstirahat; ayağa binen yükü azaltacak, doku tamiri için zaman kazandıracaktır.
  • Buz uygulaması; günde iki kez ağrılı bölgeye 20’şer dakikalık buz kompresi uygulanması, şikayetleri azaltabilir.
  • Antienflamatuar ilaçlar ve ağrı kesiciler,
  • ESWT Tedavisi,
  • Germe egzersizleri ve Fizyoterapi; baldır bölgesindeki kas ve bağların uzatılması amacıyla bu bölgedeki kaslara germe egzersizleri ile fizyoterapi uygulanabilir.
  • Ortez kullanımı; şok emici tabanlıklı ayakkabılar, uygun topuk pedi gibi ortopedik cihazlar kullanılabilir. Ayak özel bir pozisyonda olacak şekilde bantlanabilir. Bu amaçla gece ateli kullanılabilir.
  • Darbe emici, ayaktaki basıncı hafifletmeye yönelik spor ayakkabıları giymek, özel tabanlık kullanmak önemlidir.

Çoğu olguda bu tedavi yöntemleri yeterlidir ve %90’ın üzerinde bir iyileşme gözlenir. Bu hastalarda steroid enjeksiyonu uygulanmaz. 

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Tenisçi Dirseği ve Tedavisi

Tenisçi Dirseği Nedir?

Lateral epikondilit, sıklıkla tenisçi dirseği olarak bilinen bir rahatsızlıktır. Tenisçi dirseğinde etkilenen kas ekstansör karpi radialis brevis ve bunun kirişidir. El bileğini geriye doğru çeken kasların ortak başlangıç noktası, dirseğin dış tarafında bulunan ve lateral epikondil denen bölgedir. Bu bölgede meydana gelebilecek travmalar ve tekrarlayan zorlamalar, zedelenmelere, küçük yırtıklara neden olarak tenisçi dirseğinin oluşmasına neden olacaktır.

Tenisçi Dirseği Neden Olur? 

  • Aşırı kullanma; Bu kas kirişinin, gereğinden fazla zorlanması neticesinde meydana gelen mikro tramvalar nedeniyle olur. Tendonun yapışma yerinde stres ve travma sonucu inflamasyon meydana gelir. Tekrarlayıcı tutma, kavrama aktiviteleri, doğrama boyama, giyinme tarzı gibi hareketler, nedenler arasında sayılabilecek fiziksel hareketlerdir. 
  • Travma; dirsekteki tendon bağlanma yerine alınan darbeler neden olabilir. Yine beklenmedik ve ani bir hareketin (bu kasla ilgili) şiddetli bir şekilde yapılması lateral epikondilit ile sonuçlanır.

Tenisçi Dirseği Kimlerde Görülür? 

En sık 30-50 yaşlarında görülür. Özellikle raket sporu ile uğraşan sporcularda sık olarak ortaya çıkmasına rağmen, hastalık el bileği ile tekrarlayan ve zorlayıcı işler yapan herkes de meydana gelebilir. Günde 2 saatten fazla zorlayıcı el bileği hareketleri yapan tüm meslek gruplarında tenisçi dirseği görülebilir. Özellikle boyacılar, tesisatçılar, marangozlar ve hatta yoğun ev işi yapan hanımlarda da tenisçi dirseği sık olarak karşımıza çıkabilmektedir.

Tenisçi Dirseği Belirtileri Nelerdir?

Basit bir rahatsızlık gibi görülse de yaşam kalitesini düşüren ve kişiyi günlük işlerini yapmaktan alıkoyan tenisçi dirseğinde hastalar özellikle tokalaşırken dirseklerinde şiddetli bir ağrı duyduklarından yakınırlar. 

En önemli belirtisi, dirseğin dış kenarında bulunan kemik çıkıntısı üzerinden ön kola doğru yayılan ağrıdır. Ağrı genellikle el bileğinin dirence karşı, geriye doğru kaldırılmasıyla artar. Ağrıyla birlikte kol kaslarında güçsüzlük de olabilir. Ağrı tek, ani ve zorlayıcı bir hareket sonrası oluşabileceği gibi, uzun süren zorlayıcı bir aktivitenin 24-72 saat sonrasında da başlayabilir. Başlangıçta düşük şiddetli olan ağrı, şayet zorlayıcı hareketler devam ederse, haftalar ve aylar içinde giderek fazlalaşacaktır. İleri durumlarda el sıkışmak, tokalaşmak veya kapı tokmağı çevirmek bile çok ızdırap verecektir.

Tenisçi Dirseği Teşhisi Nasıl Konur?

Doktor ayrıntılı hikaye alıp, yapacağı fizik muayene ile genellikle tanıyı koyacaktır. Ancak altta yatan başka nedenleri ayırmak açısından dirseğin röntgen filmleri istenebilir. Nadir durumlarda MR ve EMG gerekebilir. 

Tenisçi Dirseği Nasıl Tedavi Edilir?

Tedavi yakınmalar çok şiddetli değilse istirahat, buz uygulaması ve yapılan spora, işe ara verilmesi şeklinde olmalıdır. Kısa süreli NSAİD grubu ilaçların kullanılmasının faydası olabilir. Tenisçi dirseğinin tedavisi için geliştirilmiş olan onlarca farklı brace ve dirseklik bulunmaktadır. Bunların hepsinin ortak amacı zedelenmiş olan bölgeye binen yükü azaltmaktır. Bu bantlar kol kullanılırken takılmalı, istirahat halinde çıkarılmalıdır. Bantlar ağrılı bölgeye değil, dirseğin yakınında, doktorun önereceği bir bölgeye uygulanmalıdır. 

4- 6 Haftalık tedaviye rağmen ağrılar devam ediyorsa farklı seçenekler gündeme gelebilir. O bölgeye steroid enjeksiyonu uygulanması gerekebilir.

Fizyoterapi olarak şok dalgası sık olarak uygulanır. Ultrason ve ısı tedavisinin de faydaları olabilir. Ayrıca güçlendirici ve gerici egzersizler uygulanmalıdır. 

Tenisçi dirseği hastalarının %85-90’ı konservatif tedavi yöntemleriyle iyileşir. En az 6 aylık tıbbi tedaviye cevap vermeyen ve enjeksiyonlara rağmen yakınmaları geçmeyen hastalarda cerrahi konsültasyon istenmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Skolyoz Rehabilitasyonu

OMURGA EĞRİLİĞİ (SKOLYOZ)

Omurga Eğriliği (Skolyoz), sıklıkla annelerin telaşla çocuklarını hekime getirmeleri ile teşhis edilen bir omurga bozukluğudur. 

Omurgamız vücut ağırlığının yaklaşık 3/2’sini taşıyan bir köprü gibidir ve 33 omurdan yapılmıştır. Normal bir insan omurgasına yandan baktığımızda bel ve boyun bölgesinde hafif lordoz, sırt ve kalça bölgesinde ise hafif kifoz denen dört adet eğrilik saptanır. Önden bakıldığında ise omurgada bir eğrilik görülmez ve düz bir yapı göstermesi beklenir. 

Omurga Eğriliği Nedir? 

Omurganın sırt ve bel bölgesinin yana olan (sağa veya sola) Eğriliğine skolyoz denmektedir. Görülme sıklığı yaklaşık %2-4’dür. Kız çocuklarında erkek çocuklarına nazaran yaklaşık 8-10 kat daha fazla görülmektedir. Omurga Eğriliği olan kişilerin ancak %10’unda eğrilik tedavi gerektirecek düzeye kadar ilerler. 

Skolyoz sebepleri farklı olabilir. Bizim günlük yaşantımızda sıklıkla karşılaştığımız skolyozlar daha çok 10’lu yaşlarda ortaya çıkan ve nedeni tam olarak belirlenemeyen (idiopatik) skolyozlar ile doğuştan skolyoz’dur. Biz burada daha çok idiopatik skolyoz ile ilgileneceğiz.

Skolyozda omurgadaki eğrilik ‘’C’’ harfi şeklinde tek bir eğrilik olarak ya da ‘’S’’ harfi şeklinde iki eğri olacak şekilde ortaya çıkabilir. ‘’S’’ şeklindeki omurga Eğriliği her yaşta görülmekle birlikte ergenlik yaşına kadar teşhis edilemeyebilir. Çoğu kez Eğriliği ilk fark eden annedir.

Omurga Eğriliği Türleri Nelerdir? 

Omurga eğrilikleri birçok farklı nedene bağlı olarak ortaya çıkabilir. Ancak her zaman sebebi saptanamaz. En sık görülen tipi nedeni bilinmeyen idiopatik skolyoz’dur. 

  • Doğuştan skolyoz (konjenital); genellikle omurgadaki bir kusura veya birbirine kaynamış kaburgalara bağlıdır. Çok hızlı ilerler. 
  • İdiopatik skolyoz; skolyoz vakalarının %80’inden fazlasını bu grup oluşturur. Skolyozun en sık görülen şeklidir. 0-3 yaş grubunda başlarsa infantil başlangıçlı, 4-9 yaş arasında görülürse juvenil başlangıçlı, 10-18 yaş arası görülürse adolesan başlangıçlı idiopatik skolyoz adı verilir. 
  • Erken başlangıçlı skolyoz; genellikle 10 yaş altında ortaya çıkan bir skolyoz tipidir. 
  • Nöromusküler skolyoz; beyin felci, çocuk felci, serebral palsi veya kas erimesi gibi kas ve sinir hastalıkları sonucu ortaya çıkar. 

Omurga Eğriliği Belirtileri Nelerdir? 

  • Bir omuzun öne doğru, daha yüksekte ve ileride olması,
  • Omuz ve kalçaların aynı hizada durmaması, 
  • Arkadan bakıldığında, kürek kemiklerinden birinin, daha belirgin ve çıkıntılı olması, 
  • Bir bacağın diğerinden daha uzunmuş gibi görünmesi,
  • Gövde ve göğüs kafesinin bir yana kaymış gibi gözükmesi,
  • Kişi öne doğru eğildiğinde gövdenin bir tarafındaki kaburgaların, diğer tarafa göre daha yüksekte kalması, 
  • Kişinin belinde veya sırtında asimetri olması. 

Skolyozun nasıl ilerleyeceğini tahmin etmek her zaman kolay olmayabilir. Ancak özellikle mevcut omurga Eğriliğinin en hızlı ilerleyebileceği dönem yaşamın ilk 5 yılı ve ergenlik dönemindeki hızlı boy uzaması dönemidir. Bu dönemlerde saptanan eğriliklerde tanı konduğu andaki eğrilik yüksek dereceli ise, düşük dereceli bir eğriliğe nazaran ilerleme hızı daha fazla olacaktır. Özellikle idiopatik skolyoz’da tedavi planı belirlenirken, göz önünde bulundurulan kriterlerin en başında çocuğun yaşı gelmelidir. Eğriliğin derecesi ikinci sırada değerlendirilir. Cinsiyet olarak kızlarda daha hızlı ilerleme beklenebilir.

Tanı konduğunda çocuğun yaşı ne kadar küçük ise, omurgadaki Eğriliğin de büyüyüp ilerlemesi o oranda fazla olacaktır. İskelet gelişimini tamamlamış erişkin bireylerde Eğriliğin ilerlemesi, bu derecede belirgin ve hızlı olmamaktadır. Bu nedenlerden dolayı küçük yaşlarda ve özellikle ergenliğin hızlı boy atma döneminde skolyoz tanısı almış olan çocuklarda, omurga Eğriliği çok yakından takip edilmelidir. 

Omurga Eğriliğinin Teşhisi Nasıl Konur? 

Tedavinin başarısını direk etkilediği için skolyozun erken tanısı çok önemlidir. Skolyoz teşhisinde iyi bir tıbbi öykü ve fizik muayenenin yanı sıra, tüm omurgayı içine alan görüntüleme yöntemleri gerekir. Ayakta iken tüm omurga ön, arka ve yan grafilerde eğrilik açısı ölçülmelidir. Skolyoz derecesini ölçen bu açıya Cobb açısı denmektedir. Bir de skolyometre denilen bir yöntem teşhis için kullanılır. 

Skolyoz’da önemli olan eğrilik kadar eğriliğe eşlik eden rotasyonun (dönmenin) derecesinin belirlenmesidir. İşte skolyometre skolyoz açı derecesinden farklı olarak bize bu dönüklüğü gösterir. Düz filmlerin yanı sıra MR, tomografi gibi yöntemler de tanı ve ayırıcı tanıda kullanılmaktadır. 

Omurga Eğriliğinin Tedavisi Nasıl Yapılmalıdır? 

Skolyoz tedavisine karar verilebilmesi için Eğriliğin derecesi, hastanın yaşı, skolyozun tipi vb. gibi birçok faktör göz önüne alınmaktadır. Tedaviye erken başlama, sonuçları olumlu yönde etkilediği için, tanının erken konması oldukça önemlidir. 

Bu doğrultuda skolyoz tedavisinin tamamen kişiselleştirilmesi gerekmektedir. Örneğin; 8 yaşında olup 30 derece Eğriliği olan çocuğun tedavisiyle 18 yaşında olup 30 derece Eğriliği olan gencin tedavisi farklı olacaktır. Çünkü çocuğun yaşı ne kadar küçükse, Eğriliğin ilerleme potansiyeli o kadar fazladır. 

Tedavide amaç estetik olarak düzgün bir omurga ile birlikte dengeli ve ağrısız bir yaşam sürmektir. Genel olarak tedavi; gözlem ve izlem, korse tedavisi, cerrahi olmak üzere 3 ana kategoride incelenir. 

  • Gözlem ve izlem; 4-6 ay aralıklarla yapılan omurga Eğriliğinin kontrolünü içerir ve ilk tedavi seçeneğidir. 20 dereceden küçük eğriliklerde, iskelet gelişimi tamamlanmaya yakın hastalar için sadece izlem ve belli aralıklarla kontroller yeterli olacaktır. Bu izlem esnasında hasta gündelik yaşantısına egzersizi sokmalı ve genel vücut kondüsyonunu arttırmalıdır. 
  • Korse tedavisi; amaç eğimin engellenmesidir. Eğrilik derecesi 20-40 derece arasında olan büyümenin devam ettiği kişilerde etkin bir tedavi yöntemidir. Ancak çok küçük çocuklarda korse uygulaması mümkün olamayacağı için genel düzeltme ve gövde alçıları kullanılmaktadır. Korsenin etki edebilmesi için kişinin günde 22-23 saat gibi uzun sürelerde bu tedaviyi uygulaması gerekir. Konjenital ve idiopatik skolyoz arasındaki en büyük, fark korse tedavisinin konjental skolyozlarda etkili olmamasıdır. 
  • Cerrahi; skolyoz hastalarında eğim 40-45 derece üstündeyse ve özellikle çocuklarda büyüme devam ediyorsa cerrahi tedavi kaçınılmaz olacaktır. Düzeltme ve füzyon (sabitleme) operasyonları uygulanır. Sırta ve bele vida, çubuk gibi implantlar yerleştirilir. 

Omurga Eğriliği Tedavi Edilmezse Ne Olur? 

Skolyoz tedavisine sadece bir omurga Eğriliğinin düzeltilmesi şeklinde bakmak, eksik bir bakış açısıdır. Çünkü omurgadaki şekil bozuklukları, Eğriliğin derecesi belli bir seviyeye ulaştığında, (80-100 derece) kaburgalar ve göğüs kafesinde şekil bozukluklarına neden olarak, göğüs hacmini daraltacaktır. Özellikle büyüme çağındaki çocuklarda bu durum, akciğer gelişimini olumsuz etkileyerek solunum yetersizliğine neden olacaktır. Yani skolyoz tedavisi, omurgadaki şekil bozukluğunun düzeltilmesi yanında, gelişebilecek göğüs kafesi deformitelerinin de önüne geçilmesini sağlayacak, bunun sonucu olarak da akciğer fonksiyonlarının korunmasını sağlanmış olacaktır. Bu nedenle özellikle küçük yaştaki çocuklarda erken ameliyat kararı alırken bu durum da göz önünde bulundurulmalıdır. 

 

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Eklem Kireçlenmesi (Osteoartrit) ve Tedavisi

KEMİK ERİMESİ (OSTEOPOROZ) 

Kemik Erimesi Nedir? 

Kemik erimesi sinsi başlayan ağrı, kemik kırıkları, şekil bozuklukları, boyda kısalma, sırtta kamburlaşma, bel ve sırt ağrıları ile kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan ve fizyolojik bir hastalık olarak kabul edilen osteoporoz, genetik nedenlerle genç yaşlarda da görülebilmektedir. 

Yaş ilerledikçe ‘’keşke kendime daha iyi baksaydım’’ diyerek pişmanlık duymanıza neden olabilecek nadir hastalıklardan birisi olan osteoporoz, sinsi ilerleyen ve genellikle kemik kırıkları oluşana dek belirti vermeyen bir hastalıktır. 

Vücudumuzdaki tüm kemikler osteoporozdan etkilenmektedir. Özellikle omurgada oluşan sessiz kırıklar omurlarda çökmeye neden olmakta, bunun sonucu olarak da boy kısalmalarına yol açabilmektedir. Özellikle menopoz sonrası başlayan osteoporozda gerçekleşen kemik kayıpları en fazla ilk birkaç yıl içinde meydana gelmektedir.

Kemik Erimesi Neden Olur? 

Normal sağlıklı bir insanda kemik dokusu doğumdan itibaren artmaya başlayarak 35 yaş civarlarında en üst seviyelerine ulaşır. Bundan sonra ise yoğunluk ve kütlesel olarak bir kayıp yaşanmaya başlar ve bu kayıp giderek devam eder. 

Kemiklerde sürekli bir yapım ve yıkım süreci mevcuttur. Kemik yapımında hormonal, endokrin, metabolik ve çevresel birçok faktör rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra beslenme, fizik aktivite, genetik özellikler vb. gibi bazı nedenlerde bu sürecin içinde yer almaktadır. 

Kemiklerde, binen yüke bağlı olarak sürekli mikroskobik düzeyde kırıklar meydana gelmektedir. Normal şartlarda hemen vücut tarafından onarma süreci başlamakta olup, hasarlı alan kısa süre içerisinde tamir edilmeye çalışılmaktadır. 

  • Yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alınması, 
  • Kadın olmak, menopoz sonrası olmak,
  • Genetik yatkınlık, ileri yaş,
  • Tiroid hormonuna ilişkin bozukluklar, diyabet
  • Cinsiyet hormonlarında meydana gelen azalmalar, 
  • Hareketsiz yaşam, 
  • Sigara kullanımı
  • Aşırı fizik aktivite 
  • Genç kadın atletler, balerinlerde amenore (adet yokluğu) gelişebilir. Bu da osteoporoz riskini artıracaktır.

Kemik Erimesinin Belirtileri Nelerdir? 

Kırık oluşmadıkça sessiz seyreden bir hastalıktır. Genellikle erken dönemlerde herhangi bir belirti görülmez. Meydana gelebilecek kırıklar hastada belirti vermeyebilir. Dolayısıyla kemik erimesi ileri safhaya ulaşana kadar, herhangi bir tarama için müracaat edilmediği sürece, tanı konması oldukça güçtür. Kemik dansitometri testi, (kemik tarama testi) kemik erimesini saptamaya yarayan oldukça faydalı bir araştırma yöntemidir. 

Belirti veren hastalarda görülen en sık şikayet omurga ve sırt bölgesinde oluşan ağrılardır. Bu ağrıların nedeninin zayıflayan kemiklerde oluşan mikrokırıklar olduğu düşünülmektedir.

Osteoporozun belirtileri arasında bel ve sırt ağrıları, boyda kısalma, kamburlaşmada artma, çarpık duruş, şekil bozuklukları yer almaktadır. Gençlik yıllarına göre boyda oluşabilecek 4-6 cm.lik kısalıklar, osteoporoz konusunda şüphe uyandırmalıdır. Osteoporozun en ciddi tehlikesi kalça eklem kırıklarıdır.

Kemik Erimesi Nasıl Önlenebilir?

Osteoporozlu kemik, kaslar tarafından desteklendiği sürece hasta yaşlanmış veya osteoporozlu olsa dahi kırık riski ve kırıklar en aza indirilebilir. Kemiğin kırılmalara karşı direnebilmesi için o kemiği koruyan, hareketlendiren sağlıklı bir kas dokusuna ve sinir sistemine ihtiyaç vardır. Tüm bunlar için kemik depolarında yeterli miktarlarda kalsiyumun olması gerekir. Kalsiyumun bol olduğu beyaz peynir, süt ve yoğurt gibi hayvansal kaynaklı gıdalar ile koyu yeşil sebzeler gibi bol kalsiyum içeren gıdaların düzenli tüketilmesi gerekmektedir. Gerekirse hekim kontrolünde alınacak ek kalsiyum destekleri ile kemikler korunabilecektir. Kemiklere kalsiyumun yerleşmesi için D vitamini gereklidir. Burada en önemli unsur olan egzersiz ve spor unutulmamalıdır. En basit egzersiz düzenli yürüyüştür.

Kemik Erimesi İçin Kimler Risk Altındadır? 

İnce kemikli, renkli gözlü, açık tenli kadınlar daha çok risk altındadırlar. Yine erken menapoza girenler veya ailelerinde erken menapoz hikayesi olanlar osteoporoz için riskli grupta bulunurlar.

Osteoporoz gelişmesi ve kırıkların önlenebilmesi için değiştirilebilecek bazı risk faktörleri mevcuttur. Bu faktörler arasında; 

  • Gün içindeki fiziksel aktivite arttırılmalıdır (hareketsiz ve sedanter yaşam başlı başına bir risk faktörüdür). 
  • Sigara kullanımı terk edilmelidir. 
  • Beslenme sorun ve problemleri düzeltilmelidir. 
  • Aşırı zayıflık (kasların yetersizliği) engellenmelidir.
  • Kalsiyum alımı normal düzeylerde olmalıdır.
  • Bazı ilaçların kullanımına dikkat edilmelidir. (kortizon, epilepsi ilaçları vs. gibi) 
  • Gazoz, kola gibi gazlı içeceklerden uzak durulmalı, kahve azaltılmalıdır.

Yukarıdaki maddeler dışında yaş, cinsiyet, ailede osteoporoz öyküsü, geçirilmiş histerektomi operasyonu, menopoz, uzun süredir kortikosteroid kullanımı, troid hastalıkları vb. gibi faktörlerde değiştirilemeyen risk faktörleridir. Risk altında olanların öncelikle hekime başvurması gerekir. 

Kemik Erimesi Nasıl Teşhis Edilir? 

Osteoporoz tanısı, Dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) adı verilen yöntem sayesinde konmaktadır. DEXA ile yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümü ile; tanıya yardımcı olma, oluşabilecek kırıklar için bilgi edinme, hastalığın doğal seyrini izleme konularında bilgi edinilebilmektedir. 

Kemik Erimesi Nasıl Tedavi Edilir? 

Uygulanacak tedavi 

  • Hastalığın ilerlemişlik düzeyi 
  • Son 10 yıl içinde kemik sağlığı ile ilgili yaşanan problemler
  • Kemik yoğunluğu ölçüm sonuçlarına göre hekim tarafından planlanmalıdır.

Belirgin bir makro kemik kırığı oluşmamış hastalarda, tedaviye koruyucu önlemlerle başlanmalıdır. Koruyucu tedavide ana çıkış noktası hastayı aktif hale getirmek ve egzersiz yapmasını sağlamaktır. Tempolu yürüyüşlerin oldukça faydası olacaktır. İlave olarak hastanın yaşına ve genel durumuna göre kas kuvvetlendirici aerobik egzersizler de eklenebilmektedir. 

Koruyucu ilaçlar kemik yıkımını azaltabilir, dengeleyebilir. Bu tür tedaviler hastanın yaş grubuna göre kullanılmalıdır. Ancak egzersiz ile desteklenmediği takdirde, bu tedaviler tek başına yeterli olmayacaktır. 

İlerlemiş ve kemik erimesine bağlı omurga kırığı başlayan hastalarda, oluşan ağrıları azaltmak için düzenli egzersiz yanında bel korsesi tedavisi de önerilebilmektedir. Oluşabilecek ağrılar için, hekim gözetiminde ağrı kesiciler kullanılmalıdır.

Sinsi bir hastalık olan osteoporozda erken tanı büyük önem taşımaktadır. Risk grubundaki hastalarda 1-2 yılda bir kemik mineral değişimi izlenmeli, kan ve idrar tahlilleriyle de kemik yıkımının düzeyi kontrol edilmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Aşil Tendiniti ve Tedavisi

Aşil Tendiniti Nedir?

Aşil tendonu ayak bileğinin arka kısmından kaval kemiğine paralel olarak uzanır. İnsan vücudundaki en büyük, en güçlü tendonudur ve çok fazla yüke karşı koyabilir. Genellikle sporcularda görülen bir durum olan Aşil Tendiniti, tendonun ani şekilde zorlanması veya aşırı kullanılmasına bağlı olarak inflamasyonun ve hasarın sonucudur.

Aşil Tendiniti Neden Olur?

Aşil Tendinitinin temelinde tendonun zorlanması bulunmaktadır. Aşil Tendiniti nedenleri arasında; aşırı yüklenme, ani aktivite artışı, aşırı kilo artışı gösterilebilir ancak nedenleri arasında belirgin bir travma bulunmamaktadır. Kısa sürede ve kondisyonsuz şekilde yürüyüş veya koşu da Aşil Tendinitine neden olabilir.

Aşil Tendiniti Belirtileri Nelerdir?

  • Sabahları aşil tendonu boyunca ağrı ve sertlik
  • Aktivite artışı ile aşil tendonunun topuğa tutunduğu yerde ağrı ve hassasiyet artışı
  • Egzersiz ve koşma sonrası gün boyunca ağrı
  • Tendonda kalınlaşma ve şişlik olur
  • Özellikle sportif aktivite sırasında aşil tendonundan pop sesi alırsanız yırtılmış olabilir. Bu durumda hemen doktorunuza başvurun.

Aşil Tendinitinde Fizik Tedavi Nasıl Uygulanır?

Aşil Tendinitinde pek çok hasta doğru uygulanan fizik tedaviden fayda görmektedir. Öncelikli olarak akut dönemde dinlenmeye geçişmeli ve aşil tendonunu aşırı stres bindiren koşma gibi aktiviteler sonlandırılmalıdır. Ayakkabı modifikasyonları veya topuk desteği bu dönemde kullanılabilir. 

Aşil Tendinitinde  klasik fizik tedavi modalitelerinin yanı sıra ESWT gibi uygulamalardan da fayda görülmektedir. Aşil Tendiniti sonrasında aktiviteye ve spora dönüşte fizik tedavi uygulamaları ve egzersizler çok önemli rol oynar. Aşil tendon çevresindeki yapıları güçlendirmek, atrofileri önlemek, eklem hareket açıklığını korumak için egzersiz uygulamalarından faydalanılır. 

Yapılacak olan egzersizler kişinin kondisyonuna, yaşına v.b pek çok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Bu nedenle; Aşil Tendinitinde egzersizler bilinçsiz şekilde uygulanmamalı, uzman hekim ve fizyoterapist kontrolünde yapılmalıdır.

Aşil Tendonu Kopar Mı?

Aşil tendonu yaşın ilerlemeleri ile birlikte veya kullanım azlığına bağlı olarak zayıflayabilir. Bu durumda sakatlanma ve yırtılmalara karşı korunmasız hale gelir. Bazı hastalıklar (örneğin artrit ve diyabet) ve ilaçlar (örneğin kortikosteroitler ve bazı antibiyotikler) de yırtılma riskini yükseltebilir. 

Yırtılma en yaygın olarak orta yaş sporcu erkeklerde (örneğin basketbol gibi zorlu spor yapan hafta sonu savaşçılarında) görülür.  Sakatlanma genellikle birçok kez zıplama, dönme ve koşma gerektiren eğlence amaçlı spor vakitlerinde meydana gelmektedir. Genellikle bunlar tenis, basketbol ve badminton gibi oyunlardır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Ampute Rehabilitasyonu

Ampute rehabilitasyonu nedir?

Amputasyon, kol veya bacaklar ile bunlara ait el, ayak, parmak gibi uç noktaları da içeren ekstremite ve/veya kısımlarının kesilerek çıkartılma işlemidir. Kesilen kısmın yerine protez denien yapay bir organ konulur. Ampute rehabilitasyon, amputasyon öncesinden başlayıp, kişinin protezini başarılı bir şekilde kullanarak toplumla yeniden bütünleşmesi, mesleğine geri dönmesi ve günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmesine kadar giden uzun bir süreci kapsar.

Hastalar, mümkün olduğu kadar kısa sürede, hastane ortamı da dahil olmak üzere günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlıklarını kazanmalıdır. Hasta tekerlekli sandalye kullanarak, erken mobilize olur ve küçük işler de yaparak kendine olan güvenini artırabilir. 

Ampute rehabilitasyonu Neden Önemlidir?

İnsan, dinamik bir yapıya sahiptir. Dik pozisyonda durabilmek, denge sağlayabilmek, yürüyebilmek ve hareket edebilmek için bacaklara; kendine bakım, yemek yeme benzeri aktiviteler için de kollara gereksinim duyar. Bu fonksiyonların kaybı, insanın günlük yaşamını etkileyen çok önemli bir sorundur. Kol, bacak veya bu uzuvlarından bazılarının kesilip çıkarılacak olan kişi, bu yetersizliğini ve fonksiyon kaybını protezlerle gidermeye çalışacaktır.

Ampute Rehabilitasyonunun Amacı Nelerdir?

Amputasyon öncelikle psikolojik bir travmadır. İlk tepki amputasyona inanmama, utanma, amputasyonu ceza olarak düşünme, depresyon olabilir veya kişi kendisi için her şeyin bittiğini düşünebilir. Vücut görünümünün (imajın) değişmesi rahatsız edicidir.

Bütün bu sorunları kısa sürede uygun bir protez ile erken hareketlilik sağlayarak en aza indirmek bir çözüm olabilir. Diğer yönden fonksiyonel bağımsızlık kazandıkça kişinin kendine olan güveni artacak, çevre uyumu ve sosyal yaşantısı olumlu yönde etkilenecektir.

Amputelerde rehabilitasyonun amacı; yapım tekniği uygun, rahat, fonksiyonel ve dış görünümü estetik bir protezle rehabilitasyon programı uygulayarak kişinin eski sosyal yaşantısına, işine dönmesini veya yeni bir iş yapabilecek duruma gelmesini sağlamaktır.

Ampute Rehabilitasyonu Ekibinde Kimler Bulunur?

Amputelerde başarılı bir rehabilitasyon programının gerçekleşmesi için protezin vücuda uyumunun tam olması, protez eğitimi ve mesleki rehabilitasyonun uygulanması gerekir. Ampute kişinin genel beklentileri ise fonksiyon, dış görünüm, rahatlık, mesleki ve ekonomik durum, sosyal yaşantıya katılma açısından olmaktadır. 

Amputasyon geçiren hastalarda rehabilitasyon, ameliyat öncesinde başlayan ve sonrasın da da uzun bir süre devam eden, hastanın fonksiyonel kapasitesini tekrar kazanmasına yönelik olarak yapılan fizyolojik ve psikolojik uygulamaları kapsayan bir süreçtir. 

Ampute rehabilitasyonu; fizik tedavi uzmanı, ortopedist, ortopedik protez ve ortez teknisyeni/teknikeri ya da biomekanik uzmanı, fizyoterapist, ergoterapist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve aileden oluşan bir ekip tarafından yürütülmelidir. 

Bu ekibin amputeliyi değerlendirme, tartışma yapabilmeleri, fikir alıp vermeleri için ilgili konularını iyi bilmeleri gerekir.

Ampute Rehabilitasyonundan Beklentiler Nelerdir?

Protez Öncesi Aktiviteler: Kişisel bakım, transferler ve giyim gibi konulardaki eğitim hasta, hastane içindeyken verilmelidir.

Banyo Yapma: Birçok amputasyon hastası banyo yapabilmek için kolay yardımcı cihazlara gereksinim duyar. Oturaklı bir küvet, kaymayan bir yüzey ve paralel barlar bunlardan bazılarıdır.

Tekerlekli Sandalye: Bütün amputasyon hastaları, protez kullanımı öncesi dönemde tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyar. Tekerlekli sandalye bu anlamda hastaların ilk mobilizasyonunu sağlayan rehabilitasyon aracıdır.

Hasta, tekerlekli sandalye üzerindeyken uzanma, taşıma gibi aktiviteleri gerçekleştirebilmek için pratikler yapabilir. Bu hastaya evde kendi kendine iş yapabilmesi için yardımcı olacaktır.

Ampute Rehabilitasyonu Egzersizlerinde Nelere Dikkat Edilmelidir?

Amputasyon hastaları, kendileri gibi olan hasta grupları içinde tedavi edilebilir. Bu onların psikolojik olarak da desteklenmesi açısından gereklidir. Aynı zamanda terapistin hastasıyla iyi bir iletişimi olması önemlidir. Tedavi süresince yapılacak değerlendirmeler, gelişimin gözlenmesi ve egzersiz programının yürütülmesi açısından önemlidir.

Hastaya ev programı verilmelidir. Egzersizler, en temel egzersizler olarak seçilmeli ve çok karmaşık olmamalıdır. Egzersizler, bir kağıda hastanın anlayabileceği bir dilde yazılıp verilmelidir. Ancak öncesinde bu egzersizler yaptırılarak öğretilmeye çalışılmalıdır.

Terapist her zaman ampute tarafın yanı sıra, diğer tarafın da egzersize katılması gerektiğini göz önünde bulundurmalıdır. Bu açıdan egzersizler tüm vücudu kapsamalıdır. Egzersizler sırasında ampute kişiye verilecek destekler ve korumalarla ilgili olarak hasta bilinçlendirilmelidir. Güdük (ampute olan kısım) çorabı özenli seçilmeli, güdük ucuna masaj yapılmalıdır.