18 May 2020 by rommer 0 Comments

Boyun Düzleşmesi ve Tedavisi

Boyun Düzleşmesi Nedir? 

Boyun düzleşmesi, boynun kendine has olan ‘’C’’ şeklindeki kıvrımını kaybederek daha düz hale gelmesidir. Omurgaya yandan baktığımızda kendisine özel olan hafif oyuk ve tümsekler gözlenir. Bel ve boyun bölgesinde lordoz denen hafif oyuklar varken, sırt ve kalça bölgesinde ise kifoz denen hafif tümsekler bulunur. Bu dört eğrilikte birbirlerine ters açılanma ile yerleşmiştir. 

Bunlardan boyunda bulunan C şeklindeki eğrilik, servikal lordoz olarak adlandırılır ve normal omurga sağlığı için vazgeçilmez oluşumlardan birisidir. Boyunda bulunan bu eğriliğin görevi başın ağırlığını bir süspansiyon gibi taşımaktır. Özellikle atlama, sıçrama gibi eylemler sırasında, başın yapacağı hareket hızının sırt omurlarına daha az yansımasını sağlar. Böylelikle omurga da korunmuş olur. 

Boyunda meydana gelen düzleşme, boyun omurlarına aşırı yük bindirerek, zamanla omurlarda dejeneratif değişikliklerin meydana gelmesine sebep olacaktır. 

Boyun Düzleşmesi Neden Olur? 

Birçok farklı nedeni vardır. En yaygın olanı uyanıkken veya uyurken uzun süre bozuk, yanlış bir duruşta kalmaktır. Bozuk duruş meslek koşullarından, tekrarlayan hareketlerden veya cep telefonu, tablet ve bilgisayar gibi dijital cihazlara uzun süre bakmaktan da kaynaklanabilir. Genel nedenler arasında; 

  • Boyun fıtığı ve dejenerasyonu (disk hastalığı), 
  • Kemik ve eklem hastalıkları,,
  • Kötü pozisyonda oturmak, kalkmak, çalışmak ve yatmak,
  • Özellikle arkadan çarpma tarzı hafif şiddetteki trafik kazaları sayılabilir.

Boyun Düzleşmesinde Belirtiler Nelerdir? 

  • Ağrı; en sık belirti kas ağrısıdır. Omurgadaki düzleşmeler sonucunda paravertebral ve yüzeysel kaslarda çekilmeler oluşur. Bunlar da kas spazmlarına neden olurlar. Boyun düzleşmesinde hiçbir belirti olamayabileceği gibi, ciddi boyun ve baş ağrıları da görülebilmektedir. Ağrı boynun sağa veya sola olan hareketleriyle artabilirken, kürek kemikleri arasına doğru yayılma gösterebilir. 
  • Kafa öne doğru yer değiştirdiğinde, omurgada uzama ve gerilimler meydana gelir. Bu durum omurga içinden çıkan sinirlere olumsuz yansıyabilir. Vücuda giden tüm sinirler boyun bölgesindeki omurganın içinden geçtiği için, buna bağlı olarak da çeşitli yakınmalar ortaya çıkabilir.
  • Boyun düzleşmesine bağlı olarak yıllar sonra, boyun omurlarındaki aşırı yüklenmeler sonucu osteofit denen kemik çıkıntıları oluşabilir. Osteofitler zaman içinde sinirlere baskı yaparak sinir basısı şikayetlerine neden olabilirler.
  • Boyun düzleşmesi olan birinde omurga esnekliği kaybolur. Bu durum kişileri travmalara karşı daha açık hale getirir. Boyundaki eğim, travma sonrası oluşan yükleri adeta emerek boyunu korurken, diğer yandan da omurga sağlığına ciddi katkılarda bulunmaktadır.

Boyun Düzleşmesinde Nelere Dikkat Edilmelidir? 

Boyun düzleşmesi kronik ağrı oluşturarak yaşam kalitesini düşürebilir. Yaşamımızda bazı duruş değişikliklerini yaparak ve sağlıklı duruş tekniklerini öğrenerek bu durumlardan korunabiliriz. 

  • Omurgamız bir bütün olarak çalışır. Omurgamızdaki tüm eğrilikler birbirleri ile etkileşime girerek bir bütünün parçaları olarak davranırlar. Bu nedenlerle sırt veya bel eğriliği omurgayı etkileyeceği için mutlak surette dik oturmayı sağlayıcı tedbirler alınmalıdır. 
  • Otururken sandalye yüksekliği, ayaklarınız yere temas ettiğinde dizler 90 derece açı yapacak kadar yüksek olmalıdır. Sandalyenin bel kısmına mutlaka özel bel yastığı konmalı ve bel desteklenmelidir. 
  • Monitörün üst kenarı, kaşımızın hizasında olmalıdır. Dik oturulduğunda pozisyon genellikle böyle alınmalıdır. Monitörün aşağıda kalması başın sürekli öne eğilmesine neden olacak, sonuçta da boyun düzleşmesi meydana gelebilecektir. 
  • Sürekli masa başında çalışmak zorunda olan kişilerin iki saatte bir ara vererek, boyun egzersizleri yapmaları tavsiye edilmektedir. 

Boyun Düzleşmesi Nasıl Teşhis Edilir? 

Boyun düzleşmesi olan kişilerde hiçbir yakınma olmayabilir. Yakınma olursa bu genellikle ağrı şikayeti tarzında gelişir. Doktorun alacağı ayrıntılı bir hikaye ve detaylı bir muayene sonucunda hastalıktan şüphelenilir. Bir takım radyolojik testlerle tanı kesinleştirilir. Düz filmlerde daha çok kemik yapı ön planda görülürken, MR ile yumuşak dokular dahil birçok vücut dokusu görülmektedir. BT de ise X ışınları ile incelenen bölgenin üç boyutlu yapısı görülür. 

Boyun Düzleşmesi Tedavi Edilebilir Mi? 

Boyun düzleşmesi çoğu zaman mekanik bir problemdir. Vücudun doğal duruşunu destekleyerek eski haline getirmek sinirler, kaslar ve diskler üzerindeki yükü azaltacaktır. Bunlara yönelik alınacak önlemler ve uygulanacak egzersiz programları ile, henüz problemler oluşmadan tedbir alma yoluna gidilmelidir. 

Boyun düzleşmesinde boyunluk ağrılı dönemlerde hekim kontrolünde kullanılabilir. Yine gece yatmadan önce yatak yastığının seçimi iyi yapılmalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Bel Kayması ve Tedavisi

Bel Kayması Nedir?

Tıp dilinde spondilolistezis denilen bel kayması omurgayı oluşturan omurlardan üsttekinin, alttaki komşu omur üzerinden kayması sonucu oluşur. Omurganın düzlem olarak bütünlüğünün bozulması ile sonuçlanan bu durumun, genel popülasyonda görülme sıklığı yaklaşık %3-5 civarındadır. 

Bel Kayması Neden Olur? 

Omurga; yukarıdan binen yükün taşınması ve iletimi, vücut hareketliliğinin sağlanması ve omuriliğin korunması gibi üç önemli görev üstlenir. 

Yapılan hareketin fizyolojik sınırlar içinde kalması, hareket açıklığı ile hareket esnekliğinin korunması stabil bir omurga için çok önemlidir. Aşırı yüklenmelere karşı omurgayı stabil olarak tutan yapılar arasında kas ve tendonlar, omur, faset eklemler, disk ve nöral sistemler gibi yapılar gelir. Bunların hepsi koordinasyon içinde çalışarak omurgaya binen yükün emilerek çevreye dağıtılmasını sağlarlar. 

Bel kayması nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bazı faktörler katkılar bulunabilir. Bunlar; 

  • Travmalar; künt veya minör, mikro travma tarzında olabilir. Özellikle spor yapan genç erişkinlerde bel kayması riski yüksektir. Yapılan spor, tekrarlayıcı lomber hareketleri de gerektiriyorsa bu risk daha da artar. Bu nedenle jimnastik gibi spor dallarında faaliyet gösteren sporcularda bel kayması görülme sıklığı yaklaşık %7-10’lara kadar (yaklaşık 2 katı kadar) çıkabilmektedir. 
  • Doğumsal omurga gelişim bozuklukları. 
  • Genetik faktörler; ailesel bağın yüksek olabileceğine dair kanıtlar mevcuttur. Spondilolistezis hastası olan bireylerin birinci ve ikinci derece akrabalarında, bel kayması görülme sıklığının %25-30 daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bazı etnik kökenlerde bel kaymasının daha yüksek olması, genetik faktörlerin rolünü desteklemektedir. Zira Eskimolarda %40 gibi yüksek oranlarla karşımıza çıkmaktadır. 
  • Kemiklerde dejenerasyon; genellikle 50’li yaşlardan sonra karşımıza çıkan bir durumdur ve kadınlarda 5 kat daha fazla gözlenmektedir. Özellikle osteoporoz sorumlu tutulmaktadır. Bunlara çoğu kez dar kanal da eşlik etmektedir. 
  • Kanser, bazı kan hastalıkları gibi yayılma gösteren patolojiler; kemiklere yayılım olması nedeniyle, kemik yapıda oluşabilecek yapı değişiklikleri, bel kayması riskini artıracaktır.

Bel kayması belirtileri nelerdir?

Belirtiler hastalığın nedeni ve hastanın yaşına göre değişkenlik göstermektedir. Spondilolistezis omur üzerinden kaymanın miktarına göre derecelendirilmiş ve birinci dereceden dördüncü dereceye kadar sınıflandırılmıştır. Düşük dereceli spondilolistezisler, çoğunlukla ilerlemeden ve belirti vermeden asemptomatik olarak kalırlar. Bunların büyük bir kısmı ya tesadüfen saptanmakta ya da erişkin yaşlarda sırt ağrıları ile karşımıza çıkmaktadırlar.

Nedeni ve tipi ne olursa olsun hastaları hekime getiren en yaygın şikayet ağrıdır. Ağrı belli pozisyonlarda artış gösterirken belli pozisyonlarda azalan karakterdedir. Öne doğru eğilmekle artan ağrı, arkaya doğru eğilmekle azalma gösterir. 

Ağrının lokalizasyonu genellikle bel ve kalça bölgesidir. Ağır kaldırmak ,uzun yol yürümek, uzun süre ayakta kalma ile artış gösteren ağrı, istirahat ile azalır.

Bel kaymasına spinal kanal daralması ve/ya sinir kökü basısı da eşlik ederse, ağrı karakteristiğinde değişiklik meydana gelir. Bu durumda bacak, uyluk ve ayaklara yayılan ağrıya uyuşukluk ve güçsüzlük de eşlik edebilecektir. 

Bel kayması nasıl teşhis edilir?

Bel kayması genellikle belirtisiz seyreder. Hastalarda en önemli şikayet ağrıdır ve hastayı fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanına getiren de genellikle budur. Hekim tarafından alınan ayrıntılı hikaye, yapılan iyi bir fizik muayene ile yardımcı radyolojik testler genellikle tanıyı koydurur. 

Özellikle bu hastalıkta yandan çekilen direkt düz grafiler tanı koydurucudur. BT, MR, SPECT ve kemik sintigrafisi gibi ileri inceleme yöntemleri, daha çok hastanın takip ve tedavisinde önem kazanan diğer radyolojik yöntemlerdendir. 

Bel kayması nasıl tedavi edilir?

Omurgaya bilinçsizce ve hoyratça yapılacak müdahaleler kötü sonuçlara neden olabilmektedir. İlk tedavi yaklaşımımız konservatif (cerrahiden uzak destekleyici tedavi) olmalıdır. Çünkü çoğu hasta konservatif tedaviye cevap vermekte ve yakınmalarında belirgin düzelmeler gözlenmektedir. Genel olarak;

  • Bazı sportif aktivitelerden kaçınarak, sınırlamalar getirmek.
  • Ağrı olduğunda NSAİD ( kortizon dışı ağrı kesiciler) gibi ilaçlar kullanmak.
  • Antilordotik rigit bel korsesi kullanmak.
  • Fizyoterapi, ilk etapta uygulanması gereken konservatif tedavi yöntemlerindendir. 

Bel kayması tedavisinde uygulanan bel korsesi, antilordotik olmalı, en az 3-6 ay kullanılmalıdır. Hasta ani hareketlerden ve ağırlık içeren yüklerden kaçınmalı, omurgaya aşırı öne ve arkaya esneme hareketleri uygulanmamalıdır.

Bel kayması tedavisinde fizyoterapi ile çok olumlu sonuçlar alınabilmektedir. Egzersizler ile bel, kalça, sırt ve abdomen kasları güçlendirilmelidir. Hastalar, özellikle spinal fleksiyondan koruyan yüzme, yürüme ve egzersiz bisikleti gibi aktivitelere özendirilirken, koşma gibi yük bindirecek aktivitelerden uzak durmaları konusunda uyarılmalıdır.

Tüm bunlar göz önüne alınarak her hasta kendi özelinde değerlendirilmeli, buna uygun rehabilitasyon programları hazırlanmalıdır. Amaç uygulanan fizyoterapi ve egzersizlerin etkisiyle, kayan omuru daha dayanıklı ve oturmuş hale getirmek olmalıdır.

Tüm bu fizik tedavi ve rehabilitasyon tedavileri ile düzelmeyen ve/ya belirgin sinir basısı belirtileri ortaya çıkan hastalardan cerrahi konsültasyon istenmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Bel Fıtığı ve Tedavisi

Bel Fıtığı Nedir? 

Omurga, omur adı verilen ve birbiri üstüne binen kemik yapılardan oluşur. Disk ise bağ dokusundan oluşan ve iki omur arasında yastık görevi yapan bir yapıdır. Diskin dış tabakası serttir ve kabuk (anulus fibrosus) adını alır. Merkezi ise jel kıvamındadır ve çekirdek (nucleus pulposus) adı verilir. Yaşlanma ile birlikte diskin merkezi su kaybeder ve yastık görevini yitirir. Bu durum diskin merkezinin dış tabakadan fırlamasına ve fıtıklaşmasına neden olur. Çoğu bel fıtığı L4-L5 (bel 4.üncü ve 5.inci omur), ile L5-S1( bel 5.inci ve leğen 1.inci omur) omurları arasındaki disklerde meydana gelir. 

Fıtıklaşan disk sinire bası yaparak ağrı, uyuşukluk ve bacaklarda siyatik denen güçsüzlüğe neden olur. Siyatik 30 – 50 yaş arasında daha sık görülür ve sıklığı %1-2’dir. 

Bel Fıtığı Neden Olur? 

Bel fıtığı genellikle orta yaşlarda görülse de her yaşta ortaya çıkabilir. Görülme sıklığı erkek ve kadınlarda fark gözetmez. 

  • Aşırı kilolu olmak bel fıtığı nedenidir. Vücudumuzun ağırlığını omurgamız taşıdığı için, aşırı kilo diskte baskı oluşturur. Bunun sonucu olarak da kemik yapılarda ve diskte yıpranmalar ve şekil bozuklukları meydana gelebilir.
  • Günlük yaşantımızda yaptığımız itme, çekme gibi hareketler ve ağır kaldırmalar yanlış uygulandığında bel fıtığına yol açabilir. Özellikle ağırlık kaldırma esnasında eğilme ile birlikte rotasyon (belin döndürülmesi) uygulanması büyük risk oluşturmaktadır. 
  • Ağır fiziksel aktivite ve ağır kaldırma gerektiren bazı iş kollarında, araba, otobüs, kamyon kullanmak gibi vücudu sürekli vibrasyona maruz bırakan bazı mesleklerde, uzun süre ayakta durma veya oturma gerektiren durumlarda bel fıtığı gelişme riski yüksektir.
  • Futbol, halter, kürek ve güreş gibi spor dallarıyla uğraşan sporcularda da bel fıtığı riski ve sıklığı artmaktadır. 
  • Yaşın ilerlemesiyle birlikte diskleri besleyen damarlar ve diskteki su miktarı azalmaktadır. Bunun sonucu olarak yeterince beslenemeyen disk küçülmektedir. Bu durum ise bel fıtığına yatkınlığı artırmaktadır. 
  • Tüm bunların yanında kalıtsal nedenler de bel fıtığından sorumlu tutulmaktadır. 

Bel Fıtığının Belirtileri Nelerdir? 

  • En sık belirtisi belde ve bacakta olan ağrıdır. Yanısıra,
  • Ayaklarda uyuşma ve karıncalanma, 
  • Hareket kabiliyetinin kısıtlanması,
  • Yürümede ve oturmada güçlük,
  • Yürürken topallama, görülebilir.

Bu belirtilerin dışında ilerlemiş bel fıtıklarında bacaklarda felç, cinsel bozukluklar, idrar ve dışkı yaparken zorlanma ya da idrarını tutamama gibi şikayetler de ortaya çıkabilir. 

Bel Fıtığının Tedavisi 

Bel fıtığı tedavisi fıtıklaşma sonucu bacağa giden sinirlerde meydana gelen basının derecesine bağlı olarak değişebilmektedir. Eğer sadece bel ve bacak ağrısı mevcut ve herhangi bir uyuşukluk, güç kaybı, hareket kısıtlılığı yoksa, bel fıtığı başlangıç aşamasında demektir. Bu durumda kas gevşetici ve ağrı kesici ilaçlarla birlikte yatak istirahati önerilir. Yatak istirahati uzun süreli olmamalıdır. Egzersizler ise genelde bele yük bindirmeyecek tarzda olmalıdır. 

Bunların haricinde ultrason, elektrik uyarı, sıcak ve soğuk uygulama ve masaj gibi tedaviler ile kas spazmı çözülmeye çalışılır. Bazen bel korsesi kullanımı da önerilebilir. Yapılacak manüplasyonlar fıtığı daha da kötüleştirebileceği için önerilmez. 

İlk zamanlarda yumuşak germe egzersizleri ve duruş değişiklikleri önerilir. Ağrı azaldıkça esneklik ve kuvvet sağlamak için daha kapsamlı, zor egzersizlere geçilir. Bu egzersizler evde de uygulanmalı ve ilerisi için hastanın yaşam biçimi haline gelmelidir.

Akut dönemdeki dayanılması güç ağrılarda hassas noktalara lokal anestezik veya stroid enjeksiyonları uygulanabilir. Yine ciddi ağrılarda epidural enjeksiyon ya da spinal brokajlar gerekebilir. 

Uygulanan tıbbi tedavi ve fizik tedaviye rağmen ağrılar hala devam ediyorsa, bacaklarda güç kaybı ve incelme mevcutsa, hastalar idrarını yapamıyorsa veya kaçırıyorsa, bunlar bel fıtığının ileri safhada olduğunu düşündüren bulgulardandır ve cerrahi konsültasyon gerektirir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Bel Düzleşmesi ve Tedavisi

Bel çukuru düzleşmesi de denilen lomber lordoz azalması, genellikle sonradan oluşan yani kavisin ortadan kalkması bozukluğudur. Genel nedenleri arasında ilk sırada duruş bozuklukları gelmektedir. 

Ayakta dururken ve günlük yaşam içinde hareket ederken yer çekimine karşı vücudumuzu tuttuğumuz pozisyona duruş denir. İyi bir duruş için sağlıklı bir omurga gerekir. 

Omurgaya yandan bakıldığında dört bölgede eğrilik (açılanma) gözlenir. Boyun ve bel bölgesinde oluşan eğrilikler içe doğru bakarken, sırt bölgesi ve kuyruk sokumu bölgesinde oluşan eğrilikler ise dışa doğru bakar. Omurgamız ve omurgamızdaki bu eğrilikler sayesinde vücudumuz desteklenirken, yük taşıma ve hareket etme işlevleri de gerçekleşebilmektedir. 

Bel Düzleşmesi Nedir? 

Bel bölgesinde yapısal olarak bulunan eğriliğin azalması veya ortadan kalkmasına bel düzleşmesi denmektedir. Tıp dilinde lomber lordozis denen bu hastalıkta ağırlık merkezi yer değiştirmekte, bunun sonucu olarak da omurga ve bele binen yük dağılımında değişmeler gerçekleşmektedir.

 Bel Düzleşmesi Nasıl Oluşur? 

Bel bölgesindeki kasların uzun süre aynı pozisyonda kalması, kas gerginliğinde artışa yol açarak bir çeşit kas spazmının gelişmesine neden olur. Bunun sonucu olarak da omurganın o bölgedesindeki eğriliğinde giderek bir silinme başlar (eğrilikte azalma). Zaman içinde kaslarda oluşan spazmın yansıması, omurlar arasında bulunan diske doğru olur. Tüm bunların birbirlerini tetiklemesiyle bel düzleşmesi meydana gelir. Uzun dönemde omurganın düzleşmesi o bölgedeki disklerin yapısında da bozulmalara yol açarak ileride bel fıtığı oluşumuna da katkıda bulunur. 

Bel Düzleşmesi Neden Olur? 

  • Birçok nedeni olsa da başlıca neden hareketsiz yaşam tarzıdır. Özellikle masa başı görevi olan veya uzun süre aynı pozisyonda kalmak durumunda olan çalışanlar risk altındadır. (Hareketsizlik bel kaslarını zayıflatarak güçsüzleştirir), 
  • Masa başında veya farklı bir konumda uzun süre yanlış pozisyonda oturmak, 
  • Fazla kilolu olmak. (Aşırı kilo, iskelet sistemi üzerinde yük oluşturur),
  • Ağır yük taşımak veya meslek olarak bunu devam ettirmek zorunda olmak,
  • Düşme vb. gibi nedenlerle bel bölgesine darbe almak,
  • Ankilozan spondilit (AS) gibi omurganın tamamını tutan hastalıkların sonucu olarak,
  • Başta laminektomi olmak üzere omurga cerrahisi sonrası,
  • Uzun boylu ancak oldukça zayıf olan kişilerde. (Bel, boynun yükünü taşıyamaz),
  • Skolyoz gibi doğuştan gelen bazı omurga hastalıklar,. 
  • Kemik erimesi ve kemik zayıflığı gibi nedenler. 

Bel Düzleşmesinin Belirtileri Nelerdir? 

Bel bölgesindeki omurga yapısının bozulması sonucu kas, tendon ve bağlar eski gücünü kaybeder. Zaman zaman kas ve tendonlarda meydana gelen gerilmeler ile bel düzleşmesine ayak uydurulmaya çalışılır. Genel belirtiler; 

  • En önemli belirti bölgesel ağrıdır. Oturup kalkarken ve öne doğru yapılan hareketlerle artarak devam eden ağrı, zaman içinde sürekli bir hal alabilir. 
  • Vücudun dik durmasında zorlanmalar yaşanabilir.
  • Öne doğru eğik durma, eğilme ihtiyacı artabilir.
  • Kas ağrıları ve yorgunluğa neden olabilir.
  • Zaman içinde bacaklara vuran ağrılar ortaya çıkabilir. 

Bel Düzleşmesi Nasıl Teşhis Edilir? 

Hastayı doktora getiren şikayet genellikle ağrıdır. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanına yapılan müracaat ile ayrıntılı öykü (anamnez) alınır. Yapılacak detaylı bir fizik muayene ile hastalık tanısı konur ya da şüphelenilir. Radyolojik olarak uygulanan düz film, MR gibi tetkikler sonucunda kesin tanı gerçekleşir.

Bel Düzleşmesi Tedavi Edilebilir mi? 

Tedavi edilebilir ancak tedavide konservatif olunmalıdır. Bu nedenle fizik tedavi ve rehabilitasyon ilk seçenek olarak tercih edilmelidir. Öncelikle bel egzersiz uygulamaları düşünülmeli, egzersizler ile kısalmış ve sertleşmiş kaslar rahatlatılmalıdır. Bunun için açma germe, güçlendirme ve esneme egzersizleri planlanmalıdır. Oluşabilecek ağrılar için kas gevşetici ve antienflamatuar ilaçlar kullanılabilir.

 Zamanında uygulanacak fizik tedavi ve rehabilitasyon programları ile yüz güldürücü sonuçlar alınmaktadır. Bunun için öncelikle lomber lordozis’e neden olabilecek diğer faktörlere (oturma, pozisyon bozukluğu vb. gibi ) odaklanılmalıdır. Bunlar ortadan kaldırıldıktan sonra yapılacak rehabilitasyon ve egzersiz tedavileri daha etkili sonuçlar verecektir. Önemsenmeyip hekime müracaat edilmeyen durumlarda daha ileri dönemlerde bel fıtığı gelişme riski yüksek olacaktır.

 Bel düzleşmesi tedavisinde kaslarda tembelliğe yol açacağı için bel korsesi önerilmemektedir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Menisküs Yırtıkları ve Tedavisi

Menisküs Yırtığı Nedir?

Diz ekleminde yer alan Menisküsler yarım ay şeklindeki kıkırdak parçalarıdır. Diz ekleminde iç ve dış olmak üzere 2 adet Menisküs bulunmaktadır. Menisküsler kaval ve uyluk kemiği arasında yer almaktadır. Menisküsler kompresyona direnç gösterecek biçimde yoğun kollajen lifleri bulunan, elastikiyeti olan ve bu nedenle önemli görevleri bulunan yapılardır. Menisküsler gelen şokları absorbe ederek, yükün daha geniş bir alana dağılmasını ve eklem kıkırdaklarının yüksek basınçtan korunmasını sağlar ve dizin stabilitesine yardımcı olur.

Menisküs Yırtığı Nasıl Oluşur?

Menisküs yırtığı sporcularda sıklıkla görülebildiği için sporcu hastalığı olarak görülse de her yaştan kişide Menisküs yırtıkları oluşabilir. Daha çok ani dönme hareketleri sırasında yaralanmalar görülmektedir. Genç bireylerde Menisküs dokusu sağlam olduğundan Menisküs yırtıklarının görülebilmesi için ciddi travmalar olması gereklidir. Ancak ileri yaşlarda Menisküslerde oluşan dejenerasyona bağlı olarak bu bireylerde yırtılmalar hafif travmalarda bile görülebilmektedir. 

Menisküs Yırtığı Beli̇rtileri̇ Nelerdi̇r?

Menisküs yırtıklarının en önemli klinik bulgusu ağrıdır. Ağrı genellikle diz bükme hareketi sırasında ortaya çıkar. Bununla birlikte yırtığın boyutuna göre, dizde kilitlenme ve takılma şikayetleri de olabilmektedir. Merdiven kullanımı sırasında ve çömelme ile Menisküste sıkışma olacağından ağrı artabilir ve bükülen dizde kilitlenme meydana gelebilir. 

Menisküs yırtığı oluşan dizde eklem aralığında sıvı artışı da olabilir. Hastalar bunu dizinde şişlik veya dolgunluk hissi olarak tanımlarlar. Menisküs yırtıklarında erken tanı önemlidir. Menisküsün uzun süre yırtık olarak kalması sonucunda dizde stabilite problemleri ortaya çıkabilir ve buna bağlı olarak kireçlenme ve kıkırdak hasarı görülebilir.

Menisküs Yırtığında Fi̇zi̇k Tedavi̇de Neler Yapılır?

Tam (komplet) olmayan Menisküs yırtıklarında konservatif tedavi olarak fizik tedavi yöntemlerinden faydalanılmaktadır. Bu hastaların tedavisindeki amaç; ağrı, şişlik ve eklem kısıtlılıkları gibi şikayetlerin giderilmesi ve diz çevresi kasların kuvvetlendirilmesidir. 

Fizyoterapi; ödem kontrolünde, kas atrofisinin önlenmesinde, ağrı kontrolünde ve hastanın normal günlük yaşam aktivitelerine dönmesinde önemli bir rol oynar.

Menisküs Yırtığında Cerrahi̇ Sonrasinda Fi̇zi̇k Tedavi̇ Neden Önemli̇di̇r?

İleri düzey Menisküs yırtıkları günümüzde cerrahi ile tedavi edilmektedir. Menisküs yırtığına bağlı olarak ameliyat iki şekilde yapılmaktadır. Yırtığın yerine ve durumuna göre ya Menisküs tamiri ya da menisektomi (Menisküsün çıkarılması) şeklinde ameliyat uygulanır. 

Ameliyat sonrasında ise fizyoterapinin rolü büyüktür. Yapılan ameliyatın şekline göre fizik tedavi süresi de 2 hafta ile 6 hafta arasında değişmektedir. Cerrahi sonrası fizik tedavide temel amaç; ağrı ve enflamasyonun azaltılması, kas kuvvetinin ve endurasının arttırılması, eklem kıkırdağı Menisküs olmadan işlevini sürdürmeye uyum sağlamak zorunda olduğu için eklemin işlevini yeniden kazanmasına yardımcı olmaktır. 

Bu amaçla fizik tedavi modalitelerinden ve uygun egzersiz programlarından yararlanılmaktadır. Yapılacak olan egzersizler ameliyat sonrasında dönemde kademeli olarak belirlendiğinden ve hastanın durumuna göre planlandığından egzersizler bilinçsiz olarak uygulanmamalıdır.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Kemik Erimesi (Osteoporozis) ve Tedavisi

Kemik Erimesi Nedir? 

Kemik erimesi sinsi başlayan ağrı, kemik kırıkları, şekil bozuklukları, boyda kısalma, sırtta kamburlaşma, bel ve sırt ağrıları ile kendini gösteren bir rahatsızlıktır. Yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan ve fizyolojik bir hastalık olarak kabul edilen osteoporoz, genetik nedenlerle genç yaşlarda da görülebilmektedir. 

Yaş ilerledikçe ‘’keşke kendime daha iyi baksaydım’’ diyerek pişmanlık duymanıza neden olabilecek nadir hastalıklardan birisi olan osteoporoz, sinsi ilerleyen ve genellikle kemik kırıkları oluşana dek belirti vermeyen bir hastalıktır. 

Vücudumuzdaki tüm kemikler osteoporozdan etkilenmektedir. Özellikle omurgada oluşan sessiz kırıklar omurlarda çökmeye neden olmakta, bunun sonucu olarak da boy kısalmalarına yol açabilmektedir. Özellikle menopoz sonrası başlayan osteoporozda gerçekleşen kemik kayıpları en fazla ilk birkaç yıl içinde meydana gelmektedir.

Kemik Erimesi Neden Olur? 

Normal sağlıklı bir insanda kemik dokusu doğumdan itibaren artmaya başlayarak 35 yaş civarlarında en üst seviyelerine ulaşır. Bundan sonra ise yoğunluk ve kütlesel olarak bir kayıp yaşanmaya başlar ve bu kayıp giderek devam eder. 

Kemiklerde sürekli bir yapım ve yıkım süreci mevcuttur. Kemik yapımında hormonal, endokrin, metabolik ve çevresel birçok faktör rol oynamaktadır. Bunun yanı sıra beslenme, fizik aktivite, genetik özellikler vb. gibi bazı nedenlerde bu sürecin içinde yer almaktadır. 

Kemiklerde, binen yüke bağlı olarak sürekli mikroskobik düzeyde kırıklar meydana gelmektedir. Normal şartlarda hemen vücut tarafından onarma süreci başlamakta olup, hasarlı alan kısa süre içerisinde tamir edilmeye çalışılmaktadır. 

  • Yetersiz kalsiyum, fosfor ve D vitamini alınması, 
  • Kadın olmak, menopoz sonrası olmak,
  • Genetik yatkınlık, ileri yaş,
  • Tiroid hormonuna ilişkin bozukluklar, diyabet
  • Cinsiyet hormonlarında meydana gelen azalmalar, 
  • Hareketsiz yaşam, 
  • Sigara kullanımı
  • Aşırı fizik aktivite 
  • Genç kadın atletler, balerinlerde amenore (adet yokluğu) gelişebilir. Bu da osteoporoz riskini artıracaktır.

Kemik Erimesinin Belirtileri Nelerdir? 

Kırık oluşmadıkça sessiz seyreden bir hastalıktır. Genellikle erken dönemlerde herhangi bir belirti görülmez. Meydana gelebilecek kırıklar hastada belirti vermeyebilir. Dolayısıyla kemik erimesi ileri safhaya ulaşana kadar, herhangi bir tarama için müracaat edilmediği sürece, tanı konması oldukça güçtür. Kemik dansitometri testi, (kemik tarama testi) kemik erimesini saptamaya yarayan oldukça faydalı bir araştırma yöntemidir. 

Belirti veren hastalarda görülen en sık şikayet omurga ve sırt bölgesinde oluşan ağrılardır. Bu ağrıların nedeninin zayıflayan kemiklerde oluşan mikrokırıklar olduğu düşünülmektedir.

Osteoporozun belirtileri arasında bel ve sırt ağrıları, boyda kısalma, kamburlaşmada artma, çarpık duruş, şekil bozuklukları yer almaktadır. Gençlik yıllarına göre boyda oluşabilecek 4-6 cm.lik kısalıklar, osteoporoz konusunda şüphe uyandırmalıdır. Osteoporozun en ciddi tehlikesi kalça eklem kırıklarıdır.

Kemik Erimesi Nasıl Önlenebilir?

Osteoporozlu kemik, kaslar tarafından desteklendiği sürece hasta yaşlanmış veya osteoporozlu olsa dahi kırık riski ve kırıklar en aza indirilebilir. Kemiğin kırılmalara karşı direnebilmesi için o kemiği koruyan, hareketlendiren sağlıklı bir kas dokusuna ve sinir sistemine ihtiyaç vardır. Tüm bunlar için kemik depolarında yeterli miktarlarda kalsiyumun olması gerekir. Kalsiyumun bol olduğu beyaz peynir, süt ve yoğurt gibi hayvansal kaynaklı gıdalar ile koyu yeşil sebzeler gibi bol kalsiyum içeren gıdaların düzenli tüketilmesi gerekmektedir. Gerekirse hekim kontrolünde alınacak ek kalsiyum destekleri ile kemikler korunabilecektir. Kemiklere kalsiyumun yerleşmesi için D vitamini gereklidir. Burada en önemli unsur olan egzersiz ve spor unutulmamalıdır. En basit egzersiz düzenli yürüyüştür.

Kemik Erimesi İçin Kimler Risk Altındadır? 

İnce kemikli, renkli gözlü, açık tenli kadınlar daha çok risk altındadırlar. Yine erken menapoza girenler veya ailelerinde erken menapoz hikayesi olanlar osteoporoz için riskli grupta bulunurlar.

Osteoporoz gelişmesi ve kırıkların önlenebilmesi için değiştirilebilecek bazı risk faktörleri mevcuttur. Bu faktörler arasında; 

  • Gün içindeki fiziksel aktivite arttırılmalıdır (hareketsiz ve sedanter yaşam başlı başına bir risk faktörüdür). 
  • Sigara kullanımı terk edilmelidir. 
  • Beslenme sorun ve problemleri düzeltilmelidir. 
  • Aşırı zayıflık (kasların yetersizliği) engellenmelidir.
  • Kalsiyum alımı normal düzeylerde olmalıdır.
  • Bazı ilaçların kullanımına dikkat edilmelidir. (kortizon, epilepsi ilaçları vs. gibi) 
  • Gazoz, kola gibi gazlı içeceklerden uzak durulmalı, kahve azaltılmalıdır.

Yukarıdaki maddeler dışında yaş, cinsiyet, ailede osteoporoz öyküsü, geçirilmiş histerektomi operasyonu, menopoz, uzun süredir kortikosteroid kullanımı, troid hastalıkları vb. gibi faktörlerde değiştirilemeyen risk faktörleridir. Risk altında olanların öncelikle hekime başvurması gerekir. 

Kemik Erimesi Nasıl Teşhis Edilir? 

Osteoporoz tanısı, Dual enerji X-ray absorbsiyometri (DEXA) adı verilen yöntem sayesinde konmaktadır. DEXA ile yapılan kemik mineral yoğunluğu ölçümü ile; tanıya yardımcı olma, oluşabilecek kırıklar için bilgi edinme, hastalığın doğal seyrini izleme konularında bilgi edinilebilmektedir. 

Kemik Erimesi Nasıl Tedavi Edilir? 

Uygulanacak tedavi

  • Hastalığın ilerlemişlik düzeyi
  • Son 10 yıl içinde kemik sağlığı ile ilgili yaşanan problemler
  • Kemik yoğunluğu ölçüm sonuçlarına göre hekim tarafından planlanmalıdır.

Belirgin bir makro kemik kırığı oluşmamış hastalarda, tedaviye koruyucu önlemlerle başlanmalıdır. Koruyucu tedavide ana çıkış noktası hastayı aktif hale getirmek ve egzersiz yapmasını sağlamaktır. Tempolu yürüyüşlerin oldukça faydası olacaktır. İlave olarak hastanın yaşına ve genel durumuna göre kas kuvvetlendirici aerobik egzersizler de eklenebilmektedir. 

Koruyucu ilaçlar kemik yıkımını azaltabilir, dengeleyebilir. Bu tür tedaviler hastanın yaş grubuna göre kullanılmalıdır. Ancak egzersiz ile desteklenmediği takdirde, bu tedaviler tek başına yeterli olmayacaktır. 

İlerlemiş ve kemik erimesine bağlı omurga kırığı başlayan hastalarda, oluşan ağrıları azaltmak için düzenli egzersiz yanında bel korsesi tedavisi de önerilebilmektedir. Oluşabilecek ağrılar için, hekim gözetiminde ağrı kesiciler kullanılmalıdır.

Sinsi bir hastalık olan osteoporozda erken tanı büyük önem taşımaktadır. Risk grubundaki hastalarda 1-2 yılda bir kemik mineral değişimi izlenmeli, kan ve idrar tahlilleriyle de kemik yıkımının düzeyi kontrol edilmelidir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Ortopedik Rehabilitasyon

Ortopedik ameliyatlar, alçı uygulamaları, atel uygulamaları, protez uygulamaları sonrasında hastaların eklemlerinde genellikle sertlik ve katılık oluşmaktadır. Alçı veya atel tedavisinden sonra, hasta o eklemini eskisi kadar yumuşak ve rahat kullanamamaktadır. Bunun nedeni de eklem ve ekleme bağlı olarak kaslarda yaşanmış olan hareketsizliktir. Eklemde şişlik, hareket kısıtlılığı ve hareketle ağrı oluşması gibi yakınmaların yanı sıra, kaslarda da belirgin bir güçsüzlük gözlenecektir. İşte, bu noktada ortopedik rehabilitasyon devreye girecektir. 

Ortopedik Rehabilitasyon Nedir?

Ortopedik rehabilitasyon, fizik tedavi ve rehabilitasyon alanlarında özelleşmiş bir alt birim olup oldukça yoğun bir hastalık grubuna bakmaktadır. Ortopedik rehabilitasyona uygun olan hasta, fizik tedavi uzmanı tarafından değerlendirildikten sonra hastaya özel rehabilitasyon programı hazırlanır ve bu süreçte hasta ve fizyoterapist birebir çalışmaya başlar. Tedavinin süresi ve yapılacak seans sayısı hastanın problemlerine göre değişkenlik gösterir. 

Ortopedik Rehabilitasyon Hangi Hastalara Uygulanır?

Ortopedik rehabilitasyon konservatif ya da cerrahi tedavi gerektiren kas iskelet sistemine ait tüm ortopedik vakalarda uygulanır. Ortopedik girişim(ameliyat, alçı, atel, protez vb.) öncesi ve sonrasında hasta değerlendirilerek yakın, orta ve uzun vadeli fizik tedavi planı hazırlanmalıdır. Ortopedi ve fizik tedavi uzmanı ve yardımcılar ile birlikte hastanın geleceğine yönelik planlar masaya yatırılmalı ve daha ilk başta ortopedik rehabilitasyon protokolü oluşturulmalıdır. 

Yapılan iş hastayı sadece fonksiyonel açıdan en üst seviyede iyilik düzeyine getirmek ve rehabilite etmek değil, aynı zamanda hastanın mevcut durumunu ve yapılan cerrahiyi de korumaktır. Ortopedik rehabilitasyon; 

  • Kırık, çıkık sonrası eklem sertlikleri ve dolaşım bozuklukları, 
  • Menisküs, bağ yaralanmaları ve diğer spor yaralanmaları ameliyatları öncesi ve sonrasında, 
  • Skolyoz ve omurga eğriliklerinde, 
  • Düz tabanlık, ayak problemleri ve spor yaralanmaları sonrasında,
  • Protez gibi ortopedik ameliyatlar öncesi ve sonrasında. Daha sayılamayacak pek çok hastalık tedavilerinde ortopedik rehabilitasyon uygulanmaktadır. 

Ortopedik Rehabilitasyonun Amaçları Nelerdir?

Ortopedik rehabilitasyon uygulanmasının amaçları, hastanın iskelet yapısındaki bozukluklar nedeniyle kaybedilen vücut işlevlerini geri kazandırmak ya da iyileştirmektir. Amaç yapılan tedavi sonucunda hastayı eski sağlıklı ve en yakın haline getirmek, işine ve mesleğine geri döndürmek, tekrar üretici pozisyona getirerek başkasına muhtaç olmadan yaşamasını sağlamaktır. 

Ortopedik rehabilitasyon yapılacak hasta, tedaviyi yapan ortopedi uzmanının da görüşü alınarak fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı ve fizyoterapist tarafından değerlendirildikten sonra özel rehabilitasyon programına hazırlanır. Rehabilitasyon süreci hastanın potansiyeli, hastanın tedaviye katkısına ve uyumuna göre fizyoterapistlerle birebir çalışma sonucunda belirlenir.

Ortopedik Rehabilitasyon En Sık Hangi Hastalıklarda Uygulanır?

  • Amputasyon rehabilitasyonu; kol veya bacağın kemiğiyle birlikte, bir kısmının veya tamamının veya her ikisinin cerrahi yolla alınmasıdır. Birçok nedene bağlı olarak uygulanabilen amputasyonların %85’i bacaklarda olur. Amputasyon sonrası hastalar stabil hale geldikten sonra ortopedik rehabilitasyon yaklaşımı devreye girerek güdük rehabilitasyonuna başlanmalıdır. Kaybedilen bölge için protez ve ortez uygulanır. Protezlerin yer ve durumuna göre de rehabilitasyona devam edilir.
  • Endoprotez ameliyatları; en çok diz, kalça ve omuz gibi büyük eklemlere uygulanan eklem protezler ameliyatlarıdır. Zaten ameliyattan önce mevcut olan problemlerin üzerine, ameliyat sonrası yenilerinin eklenmemesi için çaba gösterilir. Hasta stabil hale gelir gelmez hemen ortopedik rehabilitasyon başlatılmalıdır. 
  • Kırık rehabilitasyonu; kapalı veya opere kırıkların durumuna göre iyileşme döneminde ödem ve ağrıyı azaltan, kan akımını arttıran fizik tedavi uygulamaları yapılır. Alçı alındıktan sonra veya cerrahi operasyondan sonra baston veya koltuk değneği, yürüme denge eğitimi verilmelidir. Aynı anda da ortopedik rehabilitasyon da başlatılmalıdır.
  • Skolyoz rehabilitasyonu; ameliyat öncesi ve sonrası dönemde fizik tedavi ve rehabilitasyon büyük önem taşır. 
  • Diz bölgesi çapraz bağ yaralanmaları. 
  • Dizde menisküs hasarları ve yırtılmaları. 
  • Omuz, dirseklerde travmaya bağlı kas ve tendon zedelenmeleri gibi pek çok hastalık tablosu ortopedik rehabilitasyon uygulama alanlarına girmektedir.

Bu tabloların hepsi ortopedik rehabilitasyonu programı içinde ele alınırlar. Ortopedik rehabilitasyon bir ekip işidir. Ekipte ortopedi uzmanı, FTR uzmanı, fizyoterapist, hemşire, psikolog, ergoterapist, ortez ve protez uzmanları gibi değişik disiplinlerden yetişmiş personeller bulunmalıdır. 

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Ön Çapraz Bağ Yırtıkları ve Tedavisi

Ön Çapraz Bağ Yırtıkları Nedir?

Ön çağraz bağ, diz ekleminde önemli bir bağ yapısıdır. Tibia(kaval kemiği)’nın, femur (uyluk kemiği) altından öne doğru yer değiştirmesini engeller. Tibial iç rotasyona engel olur. İçe ve dışa doğru oluşabilecek zorlanmalara karşı eklemi korur.

Ön çapraz bağ, diz çevresindeki bağlar içerisinde en az elastikiyete sahip olan bağdır. Bu yüzden de ön çapraz bağ, dizde en çok yaralanan bağdır. Ön çapraz bağ yaralanması sonrasında ortaya çıkan ağrı, şişlik ve inflamasyon belirtileri kaslarda kuvvet kaybına yol açmakta, bu durum da dizde instabiliteye neden olmaktadır.

Ön Çapraz Bağ Yırtıklarının Nedenleri Nelerdir?

Ani dönüş, durma veya yön değiştirmeler sonucu diz üzerinde oluşan stres, çapraz bağ ve ön çapraz bağ yaralanmalarına neden olabilmektedir. Sıçramalardan sonra dengesiz düşme, dize doğru alınan darbeler de yaralanmaya neden olabilir. 

Futbol ve kayak gibi sporlar sırasında uygun olmayan ekipmanların kullanılması, suni çim gibi uygun olmayan zeminlerde futbol oynanmasından da kaynaklanabilmektedir.

Ön Çapraz Bağ Yırtıklarında Rehabilitasyon ile Tedavi

Ön çapraz bağ yaralanması tedavisinde öncellikle konservatif kalınarak rehabilitasyon uygulanmalı, gerekli görülen durumlarda cerrahi konsültasyon istenmelidir.

Rehabilitasyon ile konservatif tedavi hastanın yaşına, aktivite seviyesine, mesleğine, ileri dönemlerde sporla ilgili beklentilerine göre karar verilir. Konservatif tedavideki amaç dizdeki eklem hareket açıklığını normal seviyesine döndürmek, kas kuvvetini tekrar sağlamak, stabiliteyi arttırmak ve fonksiyonları yaralanma öncesi seviyelere getirmektir. 

Rehabilitasyon tedavisi akut, subakut ve kronik dönemden oluşur. Bu dönemlerde uygulanacak rehabilitasyon ve egzersiz programı kişiye özel olarak planlanmalıdır. Bundan sonraki yaşantısında yüksek düzeyde egzersiz yapmak isteyen bireyler ve sporcular için bağın hasarlanma derecesine göre ayrıca değerlendirme yapılmalıdır.

Ön Çapraz Bağ Yırtıklarında Cerrahi Sonrası Rehabilitasyon

Ön çapraz bağ operasyonları sonrasında hedef, hastanın ağrısız ve tama yakın normal eklem hareketliliğine ve kas kuvvetine sahip olacak şekilde yaşamına devam edebilmesidir. 

Güncel ön çapraz bağ yaralanmaları sonrası cerrahide tercih edilen greft tipine göre post operatif rehabilitasyon sürecinde farklılıklar olmaktadır. 

Ön çapraz bağ yaralanması sonrası rehabilitasyon sürecinde belirli bir protokole bağlı kalınarak, her hafta yapılması gereken egzersizler hastanın durumuna göre planlanır ve progresyon takip edilerek egzersizlerin çeşitliliği ve şiddeti ilerleyici bir şekilde arttırılarak uygulanır.  

ROMMER’de ön çapraz bağ yaralanması rehabilitasyonunda neler yapıyoruz? 

Ön Çapraz bağ yaralanmaları sonrasında merkezimize başvuran operasyon geçirmiş ve geçirmemiş hastalara uzman hekimlerimizin detaylı muayenesi sonrasında uygulanacak olan protokoller belirlenir. Kişiye özel planlanan bu program sayesinde ön çapraz bağ yaralanması olan hastalarda başarıya ulaşmak mümkündür.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Protez Ameliyatı Sonrası Rehabilitasyon

Eklem protez ameliyatı sonrasında rehabilitasyon nasıl olmalıdır?

Ortopedik cerrahi sonrasındaki rehabilitasyon, kişinin günlük aktivitelerine bağımsız olarak en kısa sürede dönmesinde önemli bir rol oynar. Ameliyat sonrasında eklem hareket egzersizleri ve germe egzersizleri, erken dönem mobilizasyonun sağlanması açısında çok önemlidir.

Eklem protez ameliyatı sonrasında rehabilitasyonun amacı;

  • Operasyon sonrası gelişebilecek komplikasyonları azaltmak, 
  • Ağrı, eklemi tutan kasların zayıflığı, kas atrofisi gibi bozuklukların yarattığı fonksiyonel kısıtlılıkları en aza indirmek,
  • Mobilite ve günlük yaşam aktivitelerini düzeltmektir.

Operasyon sonrasında uygulanacak iyi bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı, yapılan ameliyatın kalitesi kadar önemlidir. Başarılı bir rehabilitasyon programı ameliyatın başarısını arttıracaktır. Bu nedenle operasyon sonrasında rehabilitasyon programına erken başlamak önemlidir.

Kalça ve diz protez ameliyatları sonrasında rehabilitasyon süreci nasıldır ?

Kalça ve diz protez operasyon sonrasında kademeli olarak yük artırımı sağlanmalı ve kişiye özel düzenlenen egzersiz programları kademeli olarak uygulanmalıdır. Rehabilitasyon süreci 4 faz olarak programlanmalı ve kesintisiz olarak devam ettirilmelidir. 

İzometrik egzersizler, izotonik egzersizler, progresif dirençli egzersizler, yürüme egzersizleri, germe egzersizleri, ergonomi bisikleti hastaya uygulanacak rehabilitasyon programları içerisindedir.

Omuz protez ameliyatı sonrasında rehabilitasyon süreci nasıldır ?

Omuz protez ameliyatları sonrası rehabilitasyona mümkün olan en erken zamanda (operasyon günü) başlanmalıdır. Erken aktif harekete izin verilmeli, omuz askısı gibi destekleyici cihazların kullanımı sınırlanmalıdır. Kuvvetlendirme egzersizlerine başlamadan önce pasif eklem hareketleri en üst düzeye ulaştırılmalıdır. Ödemi azaltmak, eklem hareketinin, kas kuvveti ve dayanıklılığın, esnekliğin, fonksiyonun ve performansın artırılması rehabilitasyonun hedeflerindendir.

Eklem protez ameliyatı sonrasında geç dönem rehabilitasyon nasıl olmalıdır?

Eklem protez ameliyatı geçiren hastalarda operasyondan yıllar sonra bile kas kuvvetlerinde azalma, fleksibilitede azalma ve yürüme bozuklukları görülebilmektedir.  Bu nedenle uzun süreli takip yapılmalı, egzersiz uygulamalarına devam edilmelidir. Bu hastalar kardiyak problemlerin olmaması, kemik kalitesinin ve protez fiksasyonunun iyileşmesi için fiziksel olarak aktif olmalıdırlar. Ancak aktivite önerileri her hasta için özel olarak hazırlanmalıdır.

ROMMER’de eklem protez ameliyatı sonrası rehabilitasyonda neler yapıyoruz? 

Eklem protez ameliyatı geçiren bir hasta merkezimize başvurduğunda uzman hekimlerimiz tarafından  detaylı muayenesi yapıldıktan sonra, kişiye özel tedavi planlanır. Eklem protez ameliyatı sonrası rehabilitasyonda tedavi içeriği hastaya göre değişmekle birlikte hidroterapi, manuel terapi, çeşitli egzersiz uygulamaları ve ergonomi bisikletleri terapi sırasında kullanılabilmektedir.

18 May 2020 by rommer 0 Comments

Topuk Dikeni ve Tedavisi

Topuk Dikeni Nedir?

Ayak tabanı altından geçen ve topuk kemiğini ayak parmaklarına bağlayan yapıya plantar fasya denir. Bu kalın doku bandının zedelenmesi nedeniyle oluşan tabloya da plantar fasiitis adı verilir. Şayet kişide plantar fasya zedelenmiş ve tedavi uygulanmamışsa, kas kirişlerinin topuğa bağlandığı bu bölgede kalsiyum tortusu birikecektir. Zaman içinde düz röntgen filmlerinde de görülebilen bu çıkıntıya topuk dikeni denmektedir.
Normal koşullar altında plantar bant şok emici bir kemer gibi davranır ve ayağı destekler. Bu bantta meydana gelebilecek gerginlik ve stresin büyük olması küçük yırtıkların gelişmesine neden olacaktır. 

Topuk Dikeni Neden Olur?

Plantar fasyanın kronik olarak gerilmesi, tekrar eder tarzda mikro travmalar, inflamasyon ve rüptürlerin gelişmesi sonucunda ayak taban bandında zedelenme meydana gelecektir. Zaman içinde bu bölgede kalsiyum birikimi olabilir. Plantar fasya topuk kemiğini ayak parmaklarına bağlayan bir bağ dokusu şerididir. Bu fasyanın topuk tarafındaki kısmında, kalsiyum birikimi sonucu topuk dikeni meydana gelebilir.

Topuk Dikeninde Risk Faktörleri

Kesin nedeni bilinmeyen topuk dikeninde bazı faktörler bu hastalığın görülme sıklığını artırır. Daha çok 40- 60 yaşlarında görülen bir rahatsızlıktır.

  • Bazı egzersiz türleri, özellikle sert yüzeylerde tempolu yürüyüş ve koşu,
  • Maraton benzeri uzun mesafeli koşular,
  • Bale ve aerobik dans,
  • Fazla kilolu olmak,
  • Ayak yapısına uymayan sağlıksız ayakkabı giymek,
  • Sürekli ayakta durmayı gerektiren meslek sahiplerinde.

Topuk Dikeni Belirtileri Nelerdir ?

Topuk dikeni genellikle belirti vermez. En sık görülen şikayetler, aralıklı ya da devamlı olan ağrıdır. Genel olarak ağrının nedeni topuk dikeni değil, bununla ilişkili olan plantar fasyada görülen yumuşak doku travmasıdır.

Birçok hasta sabah kalkıldığında ilk atılan birkaç adım sonrasında bıçak saplanması tarzında veya iğne batması şeklindeki ağrı şikayetinden yakınır. Ağrı daha sonra rahatsız edici bir acıya dönüşebilir. Ağrı uzun süren hareketsizlik sonrasında da aniden ortaya çıkabilir. Uzun süre ayakta kalmak ile veya oturduktan sonra tekrar ayağa kalkmak ile ağrı tetiklenebilir. İlave olarak topuk altında çıplak gözle görülebilen kemik benzeri çıkıntı görülebilir. Etkilenen bölgede şişlik ve ısı artışı saptanabilir. 

Topuk Dikeni Nasıl Teşhis edilir?

Genellikle tıbbi öykü ve fizik muayene ile teşhis konur. Radyolojik olarak topuk kemiğinde, öne doğru çıkıntı yapan kemiksi doku varsa tanı konabilir. Genellikle hastanın hikayesi bizi yönlendirecektir. Kesin bir fizik muayene bulgusu olmayan topuk dikeninde, eğer topukta kalsiyum birikimi olmamışsa, röntgen filminde de herhangi bir bulgu saptanamayacaktır.

Topuk Dikeninde Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Tedavideki amaç ; 

  • Ayağa binen basıncı azaltmak,
  • Ağrı ve inflamasyonu kontrol altına almak,
  • İstirahat ile doku iyileşmesini teşvik etmek,
  • Yumuşak dokuların esnekliğini arttırmak şeklindedir. 

Tedavi şekilleri;

  • İstirahat; ayağa binen yükü azaltacak, doku tamiri için zaman kazandıracaktır.
  • Buz uygulaması; günde iki kez ağrılı bölgeye 20’şer dakikalık buz kompresi uygulanması, şikayetleri azaltabilir.
  • Antienflamatuar ilaçlar ve ağrı kesiciler,
  • ESWT Tedavisi,
  • Germe egzersizleri ve Fizyoterapi; baldır bölgesindeki kas ve bağların uzatılması amacıyla bu bölgedeki kaslara germe egzersizleri ile fizyoterapi uygulanabilir.
  • Ortez kullanımı; şok emici tabanlıklı ayakkabılar, uygun topuk pedi gibi ortopedik cihazlar kullanılabilir. Ayak özel bir pozisyonda olacak şekilde bantlanabilir. Bu amaçla gece ateli kullanılabilir.
  • Darbe emici, ayaktaki basıncı hafifletmeye yönelik spor ayakkabıları giymek, özel tabanlık kullanmak önemlidir.

Çoğu olguda bu tedavi yöntemleri yeterlidir ve %90’ın üzerinde bir iyileşme gözlenir. Bu hastalarda steroid enjeksiyonu uygulanmaz.